Yazar: Sude Saygın (12 Yaşında)
Editör: Muhammet Yusuf Doğan (12 Yaşında)
İleri zamanki yıllarda çok kısa sürede şehirleşme gelişmiş, ormanlık alanlar ise yok denecek kadar az kalmıştı. Dünya eskisi gibi yeşil değil gri binalarla doluydu. İnsanlar, doğadan uzak kaldıkları için normalden daha stresli ve gerginlerdi. Ayşe Sevde de çevresindeki insanlar gibi stresliydi. Aklında susmayan, onu sürekli eleştiren ve mükemmel olması için onu daraltan bir ses vardı. Bu ses ne zaman Ayşe Sevde’ninaklında konuşmaya başlasa onu daha çok gerer ve kendini yetersiz hissettirirdi. Ses bazen sınavlar hakkında bazen Ayşe Sevde’nin arkadaşları hakkında konuşur ama en fazlada Ayşe Sevde’nin yapamadığı şeyler hakkında konuşurdu. Aslında aklında sesleri bir tek Ayşe Sevde duymuyordu. Neredeyse bütün insanlar bu durumu yaşıyor, akıllarındaki sesleri durduramıyorlardı.
Bir gün Doğa Aslansoy adlı bir bilim insanı bu seslerin duyulmaması için bir kulaklık geliştirdiğini basına açıkladı. Bu kulaklık sayesinde kafamızın içindeki o sesler duyulmayacak ve bizleri rahatlatacaktı. Fakat bu kulaklığın içindeki ses gün içinde 13 dakikadan fazla dinlenirse insanı sorumluluk ve görevlerinden uzaklaştıracağı söylendi. Dikkatli olunması istendi. Bağımlılık yapabileceği belirtildi. Uyarılardan sonrada halka sunuldu.
Kulaklık kapış kapış satılıyordu fakat bir sorun vardı. Ayşe Sevde’nin ailesi bu kulaklıktan almışlardı ve kulaklık ailesinde de bağımlılık yapmıştı. Diğer insanlar için de durum farklı değildi. Kulaklıktaki bu ses, akıllarındaki seslerin kendilerini eleştirmemesini sağlıyor ve onları rahatlatıyordu. Ama bir sorun daha vardı. Herkes işi gücü bırakmış kulaklıklarındaki bu sesi dinliyordu. İnsanlar çok sorumsuzlaşmış ve tembelleşmişlerdi. Yapmaları gereken şeyleri yapmıyorlardı. Ayşe Sevde başta bu kulaklığı ne kadar almak istese de anne ve babasının üzerindeki etkisini görünce almaktan vazgeçmişti. Ebeveynlerini çok defa uyarmıştı. Ama onlar Ayşe Sevde’nin söylediklerini umursamıyor, onun çok gergin olduğunu ve biraz rahatlaması gerektiğini söylüyorlardı.
Annesi artık ev işlerini yapmıyor, babası da artık işe gitmiyordu. Kalan paralarını ise hazır yemeklere harcıyorlardı. Evler, sokaklar, şehirler hatta ülkeler çöplüğe dönmüştü. Başta akıllarındaki susmayan ses kötüymüş gibi gözükse de, insanların bir şeyler için çabalamasını ve hırslanmasını sağlıyordu. Ayşe Sevde çevresindeki insanların davranışlarından bıkmıştı, bu kulaklığı icat eden kişiyi bulacak ve onunla konuşacaktı. Kararlıydı.
İnternete girdi. Uzun bir uğraş sonucunda Doğa Aslansoy’un ev adresini bulabilmişti. Çantasını aldı, evden çıkmadan önce anne ve babasına baktı. Yine kulaklıkları ile birlikteydiler ve kızlarının evden onlardan habersiz çıktığının farkında bile değillerdi. Haberleri olsa da kızlarının nereye gittiğini umursamayacak ve ne yapmak istiyorsa izin vereceklerdi.
Ayşe Sevde yollara düştü. Uzun süre yürüdü ve konuma ulaştı. Konum olarak gösterilen yer ormanlık bir yerdi. Kafası karıştı. Böyle bir teknolojiyi bulan, milyarlar kazanan biri nasıl olurda küçücük ahşap bir kulübede oturabilirdi? Kulübenin kapısı aralıklıydı, içeri girdi. Etrafı gezerken pencereden bakarak resim çizen Doğa Aslansoy’u gördü. Doğa da onu gördü ve oturmasını rica etti.
Ayşe Sevde yaşadıklarını anlattı. Ve bu sesin insanları nasıl bu kadar rahatlattığını sordu. Doğa, çevresindeki seslerden ilham aldığını ve çoğunlukla onları kullandığını söyledi. Sonrasında ona kulaklığı taktı ve ondan gözlerini kapatıp duyduğu bu sesleri dikkatlice dinlemesini istedi. Ayşe Sevde kulaklığı takar takmaz kendini 3 yıl öncesinde anneannesinin köyünde kaldığı zamanda gibi hissetti. Ağaç yapraklarının hışırtıları, kuş cıvıltıları, rüzgâr esintilerinin sesleri…
Ayşe Sevde kendini çok fazla kaptırmıştı. Artık tamamen oradaymış gibiydi. Hafif rüzgâr esintisinin yanaklarına vurduğunu, yaz güneşinin ensesindeki sıcaklığını ve alnından akan terleri hissedebiliyordu. Bir anda Doğa kulaklığı çekti. 12 dakika 57 saniye olmuştu. Ayşe Sevde bunun çok güzel bir deneyim olduğunu söyledi. “Keşke biraz daha dinleyebilseydim,” diye düşündü fakat sonradan aklına ailesinin durumu geldi. Bunun için Doğa ile çözümler üretmeye başladılar. Dinledikleri sesler tabiattan seslerdi. İnsanlar bu seslerden ayrılamıyorlardı. Yani insanlık yeşilliğe, ağaç ve tabiat seslerine aç kalmıştı. Bunun üzerine birçok afiş tasarladılar, şirketlere reklam fikirleri sundular. Amaçları insanları yeşillendirme için bilinçlendirmekti. Televizyon kanallarında bilgiler verildi. Böylece insanlar da durumun farkına varıp çevrelerini yeşillendirmeye başladılar. Artık herkesin evinin bahçesinde bir sürü ağaç vardı. Her şey yolundaydı. Kulaklığı ise kimse kullanmıyordu. Tabiatın gerçeğini görmek, yaşamak varken niye yapayını istesinler ki?
Asude kapı sesiyle irkildi. Odasına giren annesiydi. Yine kulaklığıyla müzik dinlerken hayallere dalmıştı. Annesi sinirle: “Yine mi müzik dinliyorsun! Haftaya matematik sınavın var ve sen hâlâ oyalanıyorsun! Hemen testlerini çözmeye başla!” dedi. Asude tüm bu hayal ettiklerini düşündü. “Keşke böyle rahatlatacak bir kulaklık olsa da onu sınav stresinden ve düşük not alma kaygısından kurtarsa,” diye iç geçirerek çalışma masasına oturdu. Ders kitabını açtı, testlerini çözmeye başladı.