Yazar: Kerem ALPARSLAN (12 Yaşında)
Editör: Emine Yaren ÖCAL (13 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
Soğuk ve kurak bir ülkenin cumhurbaşkanı, bir kış günü basına “Artık okullar olmayacak, bırakalım eğlensin çocuklar. Öğretmenler üzülmesin, ben onlara maaşlarını vermeye devam edeceğim.” demişti.
Zaten kendisi de yaşlı başlı bir adamdı. Okullar ile ilgili meselelere bakmaktan yorulmuştu. Bunu dedikten bir hafta sonra da okullar tatil olmuştu. Çocuklar sevinç içindeydi. Dışarı çıkıp tüm gün oyun oynuyorlardı. Ebeveynler de bu durumdan memnundu. Çünkü bu ülke hem dağlık hem de soğuk bir yerdi. Bu yüzden çocukları okula götürmeleri zordu. Özellikle kış günleri bu iş tam bir çile oluyordu. Artık çocuklarını okula götürmekle uğraşmaları gerekmiyordu. Hatta öğretmenler bile “Sonunda haftada beş gün okula gitmek için uğraşmaya gerek yok, maaş da alıyoruz.” diyorlardı. Cumhurbaşkanına tebrik ve teşekkür mektupları yağıyordu. Cumhurbaşkanının da keyfi yerindeydi. Çok iyi bir karar aldığına inanıyor, makamını koruduğunu düşünüyordu.
İlk başta sadece üniversite öğrencilerine ev kiralayanlar itiraz etti. Ama cumhurbaşkanı bunu umursamadı. Hatta daha da ileri gidip kütüphaneleri de kapattı. Ardından kütüphaneciler ve yayınevleri de itiraz etmeye başladı. Birkaç yıl sonra işler daha da karıştı.
Eski yıllardaki çocuklar artık yetişkindi ve geçinmek için iş bulmaları gerekiyordu fakat hiçbirinde bilgi namına bir şey kalmamıştı. Ancak iş sahipleri işçi bulamadıkları için istemeyerek de olsa onları işe aldılar ve işin yöneticiliğini onlara verdiler. Fakat bu ülkede büyük bir ekonomik sarsılmaya neden oldu. Marketlerde abartılı fiyatlar yazıyor, işyeri sahipleri her şeyi birbirine katıyordu. Verilen maaşlar da ya çok fazla ya da çok az oluyordu. Bu aynı zamanda ülkeler arası ticareti de etkiliyordu. Dış ülkelerle bağlantıları kesilmişti. Bu tüm alanlarda böyleydi. Orta bir yer bulunamamıştı.
Artık ülkede yaşam mücadelesi veriliyordu. Her yerde kırık dökük eşyalar, çöpler, aç insanlar ve hayvanlar vardı. Artık ülkenin nüfusu hızla azalmaya başlamıştı.
Peki cumhurbaşkanı bu konuda neden bir şey yapmadı mı diyorsunuz? Yapmaya çalıştı ama olmadı. Okulları yeniden açmayı, insanlara bir şeyler öğretmeyi denedi. Ama her seferinde hüsrana uğradı. İnsanlar okul olmamasına ve tembelliğe o kadar alışmıştı ki okullar açıldığında gelmiyor, çocuklarını da göndermiyorlardı. Hatta protesto da ediyorlardı. Cumhurbaşkanı en sonunda tüm halkı toplayıp bir konuşma yaptı:
“Sevgili halkım! Yıllar önce okulları ve kütüphaneleri kapatmıştım. Başta her şey iyiydi fakat işler sarpa sardı. Bir gram bilgimiz kalmadı. Bu cahilliğimiz yüzünden olanlar oldu. Ekonomimiz sarsıldı, hepimiz yaşam mücadelesi vermeye başladık. Bakın şimdi sizinle kısa bir test yapalım. Birle biri toplarsak kaç eder?
“Bir milyon!”
“Bir nedir?”
“Altmış altı!”
“O ne demek?”
“Bakın, görüyorsunuz. Hepimiz cahilliğe sürüklendik. Şimdi lütfen yeniden açalım okulları. Hepimiz yeni bilgiler öğrenelim, artık hayat eskisi gibi olsun.”
Bundan sonra insanlar akıllandı ve okulların tekrar açılmasına itiraz etmediler. Ardından tüm halk yeniden öğrenmeye başladı. Her vakit çalıştılar, durmadan kitap okudular. Bundan ortalama bir buçuk yıl sonra her şey eski hâline dönmeye başladı. İnsanlar normal hayatlarına geri döndüler, ekonomilerini düzelttiler. Okulların da ne kadar önemli olduğunu anladılar. Herkes “Okul bizim bir ihtiyacımız gibiymiş, onsuz yaşamımızı sürdüremiyoruz.” diyordu.