top of page
Didar Yüsra Balcı

Bilgin Ayı Leki

Yazar: Didar Yüsra Balcı (10 Yaşında)

Editör: Buğlem Ayaz (13 Yaşında)

 


Yonca, Esra, Hasan ve Çınar çok yakın dostlardı. Yonca yüzmeyi ve pul koleksiyonu yapmayı çok severdi ama denizanalarından hiç hoşlanmazdı. Esra ise çok titiz ve kitap okumayı seven bir kızdı. Hasan hayvanları ve tabletinden film izlemeye bayılırdı. Çınar’ın aklı hep yemekteydi ama futbol oynamaya asla hayır diyemezdi. Herkesin ortak tek özelliği vardı, o da gezmek ve keşfetmekti.

 

Bir gün grup yine toplanmıştı. Esra öne atılıp yeni bir şey keşfettiğini söyledi. Diğerleri heyecanla "Ne buldun?" dedi. Esra hemen cevapladı: "Dün kitap okurken Sangora adında bir ada olduğunu öğrendim. Orada çok farklı mağaralar olduğu yazıyordu." Çınar ise şunu dedi: "Efsanelere göre o mağaradaki ayılar konuşabiliyormuş." Yonca araya girerek "Hiç de bile. Öyle bir şey asla olmaz," dedi. Ancak Hasan hayvanları ve ayıları sevdiği için hemen ortaya atıldı. "Neden olmasın? Hadi hazırlanıp Sangora’ya gidelim! Ne kadar erken o kadar iyi. Haydi, herkes ailesinden izin alsın!" demesiyle hareketlendi. Hasan koşarak evine gitti. Yonca "Hasan sanki çita kadar hızlı," dedi. Çınar "Eve giderken yanınıza sakın yiyecek almayı unutmayın," dedi. "Ah Çınar! Şimdi karnını düşünme zamanı değil," diye söylendi Esra.

 

Sabah olmuştu, ailelerinden izin almak zor olmuştu ama yine de kabul etmişlerdi. Sonunda uçağa binmişlerdi! Hasan ve Çınar sevinçten uçakta halay çektiler. Hostes Hanım onları uyardı ve halay çekmeyi bıraktılar. Yonca ve Esra bir yandan o komik halayı unutmaya çalışıyor, bir yandan tabletten Sangora Adası ile ilgili araştırma yapıyorlardı. Yonca tam pul koleksiyonunda kaç pul var diye sayacakken Sangora’ya varmışlardı.

 

Uçaktan ilk inen Hasan olmuştu. Mağaraya doğru yola çıkmışlardı ki Çınar, oturup yemek yemeye başladığı için grup yavaşlamıştı. Ama haklıydı çünkü onlar da uzun süredir bir şey yememişlerdi. Sandviç ve kurabiye yediler, çay ve kahve içtiler. Yola devam ederken Hasan, Esra ve Yonca’ya "Mağaranın adı ne?" diye sordu. "Mağaranın adı Altıntaş," dedi Esra. Mağaraya varmışlardı. Etraf ıslaktı, nem kokuyordu, böcek sesleri vardı ve yerler pürüzlüydü. Yonca "Demek ki her yer altından olduğu için mağaranın adı Altıntaşmış," dedi. Mağaranın derinliklerinden bir ses gelmişti. Hasan fenerini açıp "Kızgın bir ayı sesine benziyor," dedi. Çınar "Mağarada tabii ki ayı olur, bu çok normal," demişti. Yonca ve Esra’nın korkudan ayakları buz kesilmişti çünkü ayı tam karşılarındaydı! Hasan belki konuşur diye ayıya "Nasılsın?" diye sordu. Ayı "İyiyim," diye cevap verdi. Hasan sevinçten çıldırmıştı. Yonca ve Esra’nın korkuları geçmişti. Çınar pek korkmamıştı. Hemen öne atılarak Çınar ayıya "Futbol oynamayı biliyor musun?" diye sormuştu. Ayı bildiğini söyledi. Neden korkmadığı belli oluyordu. Yonca ise akıllı bir şekilde “Adın nedir?” diye sormuştu. Sanırım sormasaydı hiç öğrenemeyeceklerdi. Ayı "Benim adım Leki," dedi. Esra "Sen ayılarla ilgili bilgi biliyor musun Leki?" diye sordu. "Elbette biliyorum," dedi Ayı Leki. Esra "Bir de konuşabiliyorsun. O zaman ülkemize yani Manolya'ya gelip ayılarla ilgili ülkemize bilgi verebilirsin," dedi. Leki teklifi kabul etti.

 

Esra, Yonca, Hasan, Çınar ve Ayı Leki uçağa bindiler. Manolya’ya geldiklerinde bu durumu ailelerine bildirdiler. Sonraki gün Ayı Leki’yi "Ayı Bilginleri" yerine kaydettiler. Gençler ise Ayı Leki’nin yardımcısı oldular. Ayı Leki’nin grubu bir sürü yarışa girerek Manolya ülkesinin en iyi ayı bilginleri seçildiler ve böylece maceralarına devam ettiler. Bu sadece birlikte yaşadıkları bir maceraydı. Öncesinde ne maceralar yaşamışlardı! Arkadaşlıkları Ayı Leki ile birlikte daha çok güçlenmişti ve onlar küçükken hayalini kurdukları dostluğu elde etmişlerdi…

 


Comments


bottom of page