Yazar: Buğlem AYAZ (12 Yaşında)
Editör: Yağmur KARACAN
Ben siyah saçlı, mavi tokalı, meraklı ve sevecen bir çocuğum. Evet, ben Özge. Tanışma kısımlarını kısa kesmeyi severim, yoksa eğlenceli oyunlar oynamaya vakit kalmaz. En sevdiğim arkadaşlarım ise annem ve babam çünkü en çok onlarla birlikte oyun oynayabiliyorum. Oyun benim için vazgeçilmez bir şey.
Güzel sıcak bir yaz günüydü. Anne ve babamın bugün işleri olmadığını düşündüm ve yanlarına gittim. İkisi de yan yana durup bir şeyler saklıyordu. Tabii ki ben usta oyun yeteneğim ile arkalarına geçtim ve orada pembe renkli, araba lastiğine benzeyen lastikleri olan bir araç gördüm. Bu aracın adı bisikletmiş.
Babam ve annem kısa süre içerisinde onu kullanmayı bana öğrettiler. Birkaç kez dizimin üstüne düşüp kanatmam dışında pek sorun yaşamadım. Zaten öğrenmenin de uzun süreceğini sanmıyordum. Çünkü ortalıkta bir oyun varsa, o benden sorulur.
Bisikletimi artık kendin kullanabiliyordum. Annem ve babam ise beni oturdukları banktan izliyorlardı ama bugün gittiğim parkta çok fazla bisiklet süren vardı. Aralarından geçmek çok zor oluyordu. Bir anda dengemi kaybedecekken düşmemeyi başardım, ama bu sefer de başka bir bisiklet bana çarptı.
Biraz canım yanmıştı, evimiz park çıkışının hemen önünde olduğu için babam beni kucağına alıp eve götürdü. Eve gidince annem yanıma geldi ve bana sarıldı, babam ise telefonunu çıkarıp biriyle konuşmaya başladı. İçeriye gittiği için hiçbir şey duyamadım.
Aradan 5 dakikaya geçti ya da geçmedi kapı çalındı. Beyaz önlüklü, bıyıklı ve gözlüklü bir adam yanıma geldi. Nasıl olduğunu sordu. Ben de başımdan geçenleri anlattım. Adam beni bir yere götürmek istedi. Kendimi daha iyi hissedeceğim bir yere, ama nereye? Dışarıya kadar babam beni taşıdı. Bahçede duran bir arabaya bindik ve orada bulunan hareketli bir koltuğa oturdum.
"Oyuncakların dünyasına gitmeye hazır mısın?" dedi adam.
"Oraya nasıl gideceksin ki?'' dedim.
"Biraz bekle anlayacaksın.'' dedi.
Bir süre yol aldıktan sonra durduk. Dışarı çıktığımda karşımda bambaşka bir dünya vardı. Oyuncakların dünyası. Oyuncak bebekler, arabalar, kuklalar ve daha nice oyuncak karşımda duruyordu. Bir anda yanımda iki tane kurşun asker oyuncağı belirdi. Kollarımdan tutarak beni kocaman bir aletin yanına getirdiler. Aletin içine girdikten sonra duyduğum tek bir şey vardı:
"Umarım oyuncak olmaya hazırsındır,'' dedi kurşun asker ve aleti çalıştırdı.
Bir anda kendimi bir yatakta, annem ve babam başımda iken buldum. Bayıldığım için hiç bir şey anlamadan beni tedavi etmişlerdi.
Ben o gün bu oyuncu aklımda şunu anladım:
Yaşadığım her şey bir oyun gibiydi. Çünkü en yakın oyun arkadaşlarımız, yaşadıklarımız yani hayatımızdır.