Yazar: Salih Doygun (11 Yaşında)
Editör: Elif Mina Direk (9 Yaşında)
Çizer: Feyza Güneş (10 Yaşında)
Ünlü Mucit önündeki makineye doğru eğildi. Son kabloyu da yerine takınca tuttuğu nefesi
bıraktı. Geri çekildi ve eserini inceledi. Üç metre boyunda bir ekrandı bu. Her yanından kablolar fışkırıyordu ve önündeki kontrol panelinin üzeri rengârenk düğmelerle donatılmıştı. Mucit, kahve kupasını panelin üzerine bıraktı, defterini aldı. Havalı görünmek için kulağına taktığı kalemi çıkarıp defterine: “Uzaylılarla Konuşma Denemesi-1” yazdı. Gözlemlerini not alması çok önemliydi. Bu deneyin eşi benzeri yoktu. Yüzyılın en büyük deneyi olacaktı. “İnşallah beklediğimden kısa sürer,” diye mırıldandı. Çünkü bu akşam işlerini bitirip kahvesini içmeyi planlıyordu.
Elini büyük, kırmızı düğmenin üzerine götürdü. Çünkü heyecan verici şeyler her zaman büyük, kırmızı bir düğmeye basıldığında başlardı. O da aynen böyle yaptı, düğmeye bastı ve ardından bir sessizlik oldu. Mucit tam “Offf!” diyecekken bir cızırtı duyuldu ve ekranda bulanık bir görüntü belirdi. Defterine, “Uzaylılar benimle iletişime geçiyor,” diye not aldı ve aynaya bakıp saçlarını düzeltti. Ne de olsa kimse uzaylıların karşısına dağınık saçlarla, yer yer yanmış beyaz önlükle ve üzerinde dumanı tüten pandalı çoraplarla çıkmak istemezdi. Dumanı üzerinde pandalı çoraplar aklından geçince mucidin tüyleri diken diken oldu. Bir daha panda desenli kırmızı çoraplarıyla Venüs simülatörüne girip asit yağmurlarının altında kayak yapmayacağına 103 milyon 284 bin 526’ncı kez yemin etti. Bu arada ekrandaki cızırtılar artmıştı. Mucit:
- Merhaba!
Gizemli sesten şöyle karşılık geldi:
- Sana da merhaba. Beni neden aradınız acaba?
- Şey… Ben galaksiler arası bir frekansa bağlanmaya çalışıyordum.
- Niyeymiş o? İstek parça içinse şimdiden söyleyeyim, uzayda ses yayılamadığı için bu mümkün değil.
Ah, canım Mucit! O kadar saf biriydi ki sesin kendisiyle alay ettiğini anlamıyordu.
- Aaa! O zaman siz galaksiler arası bir radyo şirketisiniz.
- Ne münasebet! Ben aslında galaksiler arası dönerci işletiyorum. Var mı siparişiniz?
Ses hâlâ alaylıydı, Mucit de hâlâ saftı. Mucidin karnından yükselen sesler ondan önce cevap veriyordu:
- Gurrr! Gurrr! Bir uzay dürümü alayım o zaman, uzaylı yemeği de yemedik demeyiz artık.
- Hah hah hah… Uzayda Türk lirası geçiyor zaten. Kartla ödersen on iki aya varan taksit, nakit ödersen yüzde yirmiye varan indirim fırsatımız da var. Ne radyosu, ne dürümü? Sen benimle dalga mı geçiyorsun kardeşim?
Mucit birden telaşlandı. Ne yapacağını şaşırdı. Korkuyla bir çığlık attı:
- Lütfen, evimi işgal etmeyin Yüce Uzaylı Efendi!
- Ayıp oluyor ama. Ben uzaylı muzaylı değilim.
Mucit derin bir nefes aldı. Demek ki tehlikede değildi.
- Uzaylı değilseniz nesiniz, çiğ köfteci mi?
- Ben muazzam, harikulade, çok gizemli, muhteşem bir kara deliğim!
- Hee, evet! Şu sıkıcı delikler…
- Sıkıcı mı? Bir kara delik kolay yetişmiyor. Birimizin oluşması kaç yıl sürüyor senin haberin var mı? Bir daha bize hakaret edersen hiç affetmem, ham yaparım Dünya’yı!
- Senin ağzın yok ki!
- Biz kara delikler etrafımızdaki her şeyi içimize çeken evrenin en gizemli ve ölümcül gök cisimleriyiz. Bir yıldızın muazzam bir şekilde patlamasıyla oluşuruz. Yakınımızdaki her şeyi incecik ışınlara dönüştürerek yutarız. Bizden ışık bile kurtulamaz. İçimize giren bir şey asla çıkamaz. Üstüne üstlük cansız bir gök cisimine oranla bol bol mizah anlayışımız da var. Anlatmaya gerek yok, görüyorsun.
Mucit ağzı açık dinliyordu. “Hayatımda ilk kez sütlü kahveden daha muhteşem bir şey görüyorum,” diye düşündü. Ama sonra bir şey fark etti:
- İcadım işe yaramadı. Sesin geliyor ancak ekran bomboş.
- Boş değil, ben varım. Işık bizden kaçamadığı için siz beni göremezsiniz. Orada olduğumu başka cisimleri yememden anlarsınız.
- Bilgi için teşekkürler ama artık kahve içmem lazım. Seni bir ara tekrar ararım.
Kara deliğin mızmızlanmasına müsaade etmeden mavi düğmeye bastı. “Bu düğme de büyük ve kırmızı olmalıydı,” diye düşündü. “Bir maceranın en heyecanlı anı, kitap okurken kahve içtiğim andır,” dedi ve bardağını aldı. Bir yudum içti. “Böğğğğkkk!” Bu kahve bardağı değil Mars tozu bardağıydı!