Yazar: Sude SAYGIN (11 Yaşında)
Editör: Yağmur KARACAN
Buz gibi bir kış sabahı idi. Kahvaltımı yapıp dışarı çıktım. Fransa’nın sessiz sokaklarında dolanırken bir an Marie Curie’yi gördüm. Hemen yanına gittim.
-Merhaba, Madam Curie. Be-ben Anais, fizik öğrencisiyim. Sizin keşfettiğiniz elementleri okulumuzda görüyoruz. Şeyy, eğer kabul ederseniz size birkaç soru sorabilir miyim?
-Ahh tabi ki de. Fakat ben de tam çalışma atölyeme gidiyordum. İstersen bana atölyeme gidene kadar eşlik et. Bu sürede de sorularını sorabilirsin.
-Size eşlik etmeyi çok isterim. Çok teşekkür ederim.
-Ne demek.
Her zaman yanımda kağıt ve kalem taşımamın faydasını bugün gördüm. Kenarları biraz buruşmuş olan kağıdımın başına bugünün tarihini yani 23 Aralık 1898 yazdım. Artık sorularımı ve cevaplarını yazmak için hazırdım.
-İlk olarak ne zaman ve nerede doğduğunuzu sorabilir miyim?
-1867’de, Polonya’nın Varşova şehrinde doğdum. Babam fizik ve matematik öğretmeni, annem ise yatılı kız yurdu müdürüydü.
-Peki, neden fizikle uğraşmaya karar verdiniz?
-Biraz önce dediğim gibi babam fizik ve matematik öğretmeniydi, benim de merakım hafif hafif bu yüzden başladı. Aslında istediğim öğretmen olmaktı. Ama fizikte daha keşfedilmemiş bir sürü element ve sır olduğunu düşününce… Deneyler yapmaya başladım. Sana soruyorum, sence yeni şeyler keşfetmek heyecan verici değil mi? Hele bilim için yeni elementler keşfetmek… Issız, kumunda hiçbir ayak izi bulunmayan adada içi altınla dolup taşan bir sandık bulmak gibi. Heyecan verici, öyle değil mi?
-Kesinlikle! Muhteşem…
Derken atölyenin önüne geldiğimizi fark ettik. Birbirimize sarıldık. Ona, sorularımı cevapladığı için teşekkür ettim. Madam Curie atölyeye doğru yürüdü. Tam içeri girecekken arkasına yani bana dönerek:
-Senin gibi bilime aç gençleri görmek beni gerçekten de çok sevindiriyor. Buraya fizik ile ilgili soruların olursa gelebilirsin. Görüşmek üzere.
-Görüşürüz.
Sonrasında tüm bu konuştuklarımızı düşünerek evime doğru yürüdüm.