top of page
Didar Yüsra Balcı

Güneşsiz Günler

Yazar: Didar Yüsra Balcı (10 Yaşında)

Editör: Zeynep Feyza Kala (11 Yaşında)



Hava çok sıcaktı, güneş insanları yakıyordu. Bir damla bile yağmur yağmıyordu. İnsanlar susuz kalmıştı. Halk, su olmadığı için banyo yapamıyordu. Bu yüzden her tarafı ter kokusu sarmıştı. İnsanlar bu durumdan çok şikayetçiydi. Bu sorunu ortadan kaldırmak için çözüm arıyorlardı. En çok da ben yani Kuli, bu sorunun üzerine düşünüyor; kafamda projeler planlıyordum. Ben diğerlerinden çok daha farklıydım. Örneğin tarak kullanmayı ve çorap giyinmeyi hiç sevmem. Bunlar benim için zaman kaybından başka bir şey değildir. Ben zayıf, uzun boylu, gözlüklü, biraz esmer ve ela gözlüyüm; kumral saçlarım ise dağınık. Çok meraklı ve şehrime fayda sağlamayı da çok seven birisiydim.  

 

Ben daha önceden bir çok şey denemiştim. Mesela halkın kafasına şemsiye takması ya da her evin önüne büyük bir şemsiye konması. Ama bunların hiç biri işe yaramadı. En sonunda bir çözüm  bulmuştum. Çözümüm, güneşin önüne kocaman yapay bir bulut koymaktı. Ertesi gün hemen en güzel yeşil gömleğimi giyip, üstüne lacivert kravatımı takıp, siyah renkli parlak ayakkabımı giyindim. Koşarak belediye binasına gittim. Tam önüne gelmiştim ki çamura bastım. Ayağım kaydığı için düşmüştüm. Tüm kıyafetlerim kirlenmişti ve gözlüğümü düşürmüştüm, neyse ki gözlük çamurun içine batmadan onu buldum.

 - Ah şu sakarlığım ah!

Beyaz pantolonumun kahverengi çamur desenli bir pantolona dönmüş olmasını önemsemedim ve binaya girip başkanın odasını buldum. Başkan beni ilk gördüğünde biraz güldü. Sonra ciddiyetini topladı ve “Sorun nedir?” diye sordu. Ben de projemi başkana sundum. Başkan projemi hem beğendiği ve faydalı bulduğu için kabul etti. Asistanlarına güneşin önüne kocaman bir yapay bulut koymalarını söyledi. Asistanlar hızla harekete geçtiler ve bir saat dolmadan işlerini bitirdiler. Halk buna sevinmişti; artık hava serin, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyordu.

 

İnsanlar bana minnettardı. Sokaktaki çocuklar beni gördüklerinde imzamı istiyorlardı. Kendimi çok başarılı hissediyordum, halk da benimle gurur duyuyordu. Herkes çok mutluydu. Başka ülkeden insanlar bu şehri duyup tatil yapmaya bile gelmişti. Sıcaktan kavrulan hayvanlar buraya göç etmişti. Artık insanlar rahatlıkla dışarı çıkıp alışverişe, okula ve birçok yere gidebiliyordu. Ama diğer bulutlar bundan hiç hoşlanmadı. Özellikle de güneş, çok rahatsız olmuştu. Bulutlar, güneşin önündeki yapay bulutu çekmek için çok çabaladılar ama bir sonuç alamadılar. Bulutlar, halktan ne kadar yardım isteseler de halk bunu pek umursamamıştı. Güneşin morali çok bozulmuştu. Bulutların ise kalpleri incinmişti.

 

Zamanla güneşin kavurucu sıcağı ortadan kalkmış, insanlar kavurucu sıcağın etkisiyle oluşan ter kokularından kurtulmuşlardı. Ama bu durum çokta uzun sürmemişti. Bu sefer de insanlar, güneşten vitamin alamadıkları için hastalanmaya başlamıştı; üşüyorlardı. Başka ülkeden gelen insanlar, soğuktan kendi ülkesine gitmişti. Hayvanlar, daha sıcak yerlere göç etmeye başlamıştı.


Şehirden bazı kişiler taşınmıştı. Bazıları hastanelik olmuştu. Halktan hiç kimse artık benimle konuşmuyordu, herkes bana kötü bir şey yaptığımı söylüyordu. Utancımdan başka bir şehre taşındım. Şehrin kuzey kutbundan farkı kalmamıştı. Hiç kimse dışarıya adım bile atmıyordu. Herkesin evindeki petekler sonuna kadar açıktı. Herkes bu şehre artık “buz şehir” demeye başladı. Buz şehir neredeyse dünyadaki tüm haberlerde çıkmıştı. İnsanlar çok mutsuzdu. Nedendir bilmiyorum ama kimsenin aklına güneşin önündeki yapay bulutu kaldırmak gelmiyordu. İş yine bana düşmüştü. Başkanı arayıp bu duruma son vermek için yapılması gerekenleri anlattım. Başkan soğuktan titreyerek asistanlarına güneşin önündeki yapay bulutu kaldırmasını emretti. Asistanlar, zorlukla mücadele ederek yapay bulutu kaldırdılar. Hava artık ılık olmuştu. Herkes mutlulukla dışarı çıkmış, zamanla hayvanlar geri dönmüştü. Hastanelerdeki kişiler iyileşmişti. Ben şehrime dönüp tüm halktan özür diledim. Beni affettiler. Asistanlar ve başkan, diğer bulutlardan ve güneşten isteyerek yapmadıklarını söyleyerek özür dilediler. Onlarda da affettiler. İnsanlar artık doğayı olduğu gibi kabul edeceklerine söz verdiler. Şehrin adı “mutluluk şehri” olmuştu. Bu günden sonra bir daha böyle bir olay yaşanmadı. 

 

 


Comments


bottom of page