Yazar: Aişe Hüma DİLEK (10 Yaşında)
Editör: Bahar ASLANER (11 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
Merhaba arkadaşlar. Ben, Hüma. Küçük, şirin, ahşap bir evde yaşıyorum. Çoğunlukla dışarı çıkıp arkadaşlarımla oynarım ama bu günler çok fazla değil. Bazen arkadaşlarımla çayırlarda oyun oynar, pantolonlarımız yırtılsa bile hiç umursamazdık. Biz bugün çayıra gitmiş saklambaç oynuyorduk. Ben ebeydim.
Arkadaşlarımı bulmaya çalışırken Hezarfen ağabeyimi gördüm ve onun yanına koştum.
-Merhaba Hezarfen ağabey, ne yapıyorsun?
-Hmm... Böyle olursa düşebilirim. Daha iyi bir şey bulmalıyım.
-Hezarfen ağabey beni duyuyor musun?
-Şöyle, ay Hüma! Beni korkuttun!
-Özür dilerim Hezarfen ağabey. Burlarda neler yazıyor?
-Hüma ben bir gün Galata Kulesi'nden taa Üsküdar’a uçacağım inşallah.
Birden aklıma Hezaren ağabeyin gelecekte çok iyi ve çok çalışkan olacağı geldi. Onun üzerine bir sürü sorular yağdırmaya başladım.
-Hezarfen ağabey, sen hangi zamanda doğdun? Hangi tarihte doğdun? O tarihte hangi padişah vardı?
-Ben 1609 Osmanlı İmparatorluğu'nda doğdum. O zaman IV. Murad padişahımızdı.
-Peki tam mesleğin nedir? Neler yapmayı düşünüyorsun?
-Benim mesleğim mühendislik, aynı zamanda bilim insanıyım. Dediğim gibi kuşları izleyip kendime bir kanat yapıp uçmak istiyorum.
Hezarfen ile konuşmak beni mutlu etmişti. Akşam olmuş evime tam dönecekken neden buraya geldiğimi hatırladım. Saklambaç oynuyorduk. Bir dakikada herkesi bulmaya çalıştım ama kimse beni beklememiş, oyun bitmiş, herkes evlerine gitmişti.
3 Ay Sonra
Annem ile bugün İstanbul’un en güzel yerine gittik. Yani Galata Kulesi'ne. Galata Kulesi'nin yakınlarındayken annem ve benim üzerimden büyük bir kuş geçti. Kuşun arkasından baktığımda o kuşu hemencecik tanıdım ve bağırdım.
- Hezarfen ağabey!
O kadar mutlu olmuştum ki... Hezarfen ağabey dünyada ilk uçan kişiydi.
Bir gün onu kutlamak için evine gittim ve kapıyı çaldım.
Tık, tık, tık!
Ama kimse kapıyı açmadı. Bir daha tıkladım ama kimsenin sesi çıkmadı. Dedim belki Hezarfen abi namaz kılıyordur ve Hezarfen abinin namaz kılmasını bekledim. Saatler geçti ama hâlâ kimse kapı açmadı. Artık sinirlendim ve kapıyı kendim açtım. Bir baktım ki Hezarfen abi evde değil. Biraz evin bir köşesinde oturup onu bekledim. Kimse içeri girmedi. Tam vazgeçecekken içeri askerler girdi ve beni gördüler.
-Hey, çocuk senin burada ne işin var?
- Şey... Ben Hezarfen ağabeyin gelmesini bekliyordum.
-Hezarfen mi? O buradan sürgün edildi.
- Sürgün mü? Ama o ne yaptı ki?
-Hezarfen padişahımızdan daha akıllı. O her an padişahımızı öldürebilir.
Bu haberi duyunca çok üzüldüm. Ağlaya ağlaya eve koştum. Eve gelince annem bana bir mektup verdi. Mektubu Hezarfen abi yazmıştı. Onu zor bile olsa okudum. Mektupta şunlar yazıyordu:
'Sevgili Hüma,
Ben maalesef Osmanlı'dan sürgün edildim. Herkes benim çok akıllı olduğum için padişahı öldüreceğimi düşünüyor.
Ama ben öyle biri değilim. Hüma, sen çok iyi bir kızsın, senden bir isteğim var. O da ben ölsem bile herkese beni anlat. Böylece herkes benden örnek alır ve kimse bu olayı unutmaz...
Yazan: Hezarfen ağabeyin.
Ve ben de yıllarca herkese bu olayı anlattım. Belki yazdığım (anlattığım) şeyleri biri okur...