Yazar: Zeynep BAKIRCIOĞLU (14 Yaşında)
Editör: Salih DOYGUN (10 Yaşında)
Çizer: Elif Sena Dobooğlu(10 Yaşında) Şef Editör: Yağmur KARACAN
Her yer karanlıktı. Sanırım annemin anlattığı şehir denen yerdeydim. Annem masallarında hep şehirdeki insanların yaptıklarından bahsederdi. İnsanlar beni yakalarlarsa zarar vereceklerini söylerdi. Bu civarda yakalanırsak iki ihtimalle karşı karşıya kalırız. İlk ihtimal, sizi öldürürler ve bununla gurur duyarlar. İkinci ihtimal ise sizi “Hayvanat Bahçesi” denilen, hayvanlarla dolu bir yere kapatırlar. Amcam da iki yıl önce yakalanıp oraya atılmıştı.
Yılan Okulu’ndaki “İnsanmatik” öğretmenim insanların bizi kafesleyerek para kazandığını söylemişti. Beni de para kazanmak için kullanacaklardı galiba. Öldürecek olsalardı şimdiye kadar yaparlardı herhâlde. Bulunduğum yerde hiç ışık yoktu. Sanırım bir şeyin içindeydim. Ayak sesleri duyuluyordu. Kısa bir süre sonra hareket etmeye başlamıştık. Hemen başımı içinde bulunduğum şeyden çıkardım. Tam önümde buruş buruş bir şey vardı. Kaçmaya başladım. Biraz sonra anladım ki ben o poşetin içinden çıkmışım. Etrafa dikkatle bakınca büyük, toprak dolu bir fanusta olduğumu gördüm. Şişman, kısa boylu bir adam fanusu tutuyordu. Kısa boylu dediysek, insanlara göre tabii. Bir yılana göre tüm insanlar dev gibi sonuçta. Bu arada adam fanusu zıplatarak ilerliyordu. Bu da benim sürekli yukarı aşağı çarpmam demek oluyordu.
Yaklaşık beş dakikanın sonunda bir kapıdan girmişti ve koridorlarda ilerlemeye başlamıştı. Sanırım burası hayvanat bahçesinin arka tarafıydı. Birkaç dakika sonra adam bir kapıdan girip fanusu küt sesi eşliğinde hızla masaya koymuştu. Başka bir adam konuşmaya başlamıştı. Konuşulanı anlıyordum çünkü okulda İnsan Bilgisi dersinin İnsan Dili ve Edebiyatı konusunu iyi dinlemiştim. Dinlememe şansım yoktu zaten. İnsan Bilgisi dersi öğretmeniniz on metre boyunda bir anakonda olsaydı siz de dersi iyi dinlerdiniz.
-Yavaş ol! Onu kırmaya mı çalışıyorsun? Hımm, bir bakalım. Vay vay vay… Bu bir Mavi Bongar. Zaten renginden anlaşılıyor. Ama bunu nasıl yakaladın? Bu yılanlar oldukça zehirlidir.
-Efendim, onu hazırladığımız çukurlardan birinin içine düşmüş buldum.
-Desene bu yıl yeni bir yıldızımız var.
Mavi Bongar ha! Bu benim türüm olmalıydı. İçinde dolaştığım yer de çukur. Ve çok zehirliymişim. Hah, o zaman niye onlara saldırmamıştım sanki? Annem gerekirse kullanmamı söylemişti ama ben hatırlayamadım. Nasıl da unutkanım.
Beni gördüğüne pek sevinen adam, uzun boylu, zayıf, bacakları anormal derecede uzun bir adamdı. Fanusu açıp beni incelemeye başladı. Belli ki çok yılan görmüştü çünkü benim ona tıslamamdan hiç korkmadı. O sırada geçebileceğim boyutta bir boru gördüm. Ona doğru ilerledim. Yılan olduğum için koşamıyorum tabii. Ama elimden geldiğince hızlı hareket ettim, boruya girdim. İnsanlar bizim plan yapıp bir borudan geçebileceğimize inanmıyor olacak ki arkamdan aval aval baktılar. Borudan çıktıktan sonra demirden yapılmış tuhaf hayvanlar tarafından ezilmekten son anda kurtuldum. O kadar hızlı ilerliyorlardı ki ayakları yuvarlak gibi görünüyordu. Bir süre sonra ormanı buldum, kendime yeni bir ev kurdum. Yılan Okulu’ndan mezun oldum. Artık yetişkin bir yılanım. Benim hikâyem bitti. Ama unutmayın, gerçek hikâyeler asla bitmez.