Yazar: Hümeyra İşcan (10 Yaşında)
Editör: Elif İrem Türkel (12 Yaşında)
Çizer: Günseli Meryem Bulut (10 Yaşında)
Soğuk mu soğuk bir kış gününde Sem, çalar saatini 7. kez ertelerken annesi odasına girmiş ve uyanması gerektiğini söylemişti. Zar zor uyanan Sem, pencerenin yanında olan yatağından kalktı ve bir anda burnuna erimiş çikolata kokusu geldiğini hissetti. Bu koku onu yataktan kaldırmaya yetti. Hızlı bir şekilde odadan çıkmaya çalışırken ayak ucunda olan dolabının kapağına tosladı. Kafası aynı minik bir patates gibi şişmişti. Banyoya girdi ve yüzünü yıkadı. Yüzü çok hâlsiz görünüyordu çünkü dün, gece yarısına kadar ödev yapmakla meşguldü. Göz kapakları nerdeyse gözünün yarısındaydı. Bu da sarı saçlarıyla müthiş bir birliktelik kuran yeşil gözlerini biraz gizlemişti. Aynaya bakarken annesinin sesini duydu. Mırıltı gibi geliyordu ama galiba “Haydi yavrum okula geç kalacaksın,” tarzından bir şeyler söylüyordu. Odasına geri döndü ve okul formasını giydikten sonra geri banyoya gitti. Hızlıca dalgalı saçlarını tarayıp mutfağa gitti. Annesinin kendisi için hazırladığı yemeğin masada su yeşili bir kabın içinde durduğunu gördü. Yemeğini dış kapının yanında olan çantasına attıktan sonra portmantodan kabanını ve botlarını aldı. Kabanının cebinden lacivert rengi ve nedense sadece işaret parmağının üzerine işlenmiş olan uzay gemisi şekline aldırmadan eldivenlerini giydi. Annesinin yanağına tatlı bir öpücük kondurup, evden çıkıp gitti.
Okula giderken o kadar çok yorgundu ki “Okul olmasaydı keşke,” diye bir düşüncelere daldı. Fakat normalde okulu çok seven bir çocuktu. Sorun birkaç hafta önce okullarına yeni gelen Türkçe öğretmeniydi. Çünkü çok fazla ödev veriyor ve öğrenciler ödevlere yetişemiyordu. Eve geldikleri an Türkçe ödevlerini yapmaya başlasalar bile gece yarısına kadar anca bitirebiliyorlardı. Sem’i Cumhurbaşkanı duymuş olsamalıydı çünkü okula gittiğinde kimse okulda yoktu. Eve döndüğü zaman annesi kapıyı açtı ve eve döndüğüne hiç şaşırmadığını fark etti. Mutfaklarıyla birlikte olan salonlarında televizyonun açık olduğunu ve sabah haberlerinin yayınlandığını fark etti. O sırada yayınlanmakta olan haberi görünce annesinin niye hiç şaşırmadığını anladı. Haberde olan şey gizliydi: “Cumhurbaşkanımız, dünya çapında bir göreve gelmek için girdiği sınavda başarısız oldu ve okulları kapattı.”
Bu haber anne ve oğlunu şoke etmişti. Çok yadırgasalar da değişecek bir şey yoktu. Cumhurbaşkanı’nın yaptığının yanlış olduğunun farkına varacağını umdular. Çünkü eğitim aşırı önemliydi, eğitim bir ülkenin kalkanıydı. Her ülkenin iyi yetişmiş ve eğitimli gençlere ihtiyacı vardı. Ne güzel söylemişlerdi, “Eğitilmemiş deha, işlenmemiş gümüşe benzer.” (Benjamin Franklin). Annesi bakanlığa mesaj atmış olsa bile onların da yüksek makamdan gelen bu şeye karşı bir şey yapamayacağının farkındaydı ama belki bir süre sonra topluca bir şeyler yapılabilirdi. Özellikle işler karışmaya başladığı an.
Çok da uzun süre geçmedi ve o gün geldi çattı. Güne gök gürültüsüyle uyanmıştı, çok basık ve aynı zamanda soğuk bir hava hakimdi. Sem uyandığı zaman annesinin de uyanmış olduğunu fark etti. O da havadan uyuyamamış ve kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. O sırada havaya rağmen protesto yapan bir grup insanı duydular. Pek şaşırmamışlardı çünkü günün çoğu zamanı okulların kapatılmasına karşı gelen insanlar protesto yapıyorlardı. Sem ve annesi de o gün bu protestolardan birine katılacaktı, onların da canına tak etmişti.
Sem markete gittiği zaman fişi kontrol ettiğinde tutarı hesaplamaya çalıştığı zaman sayılar ona tuhaf gelmeye başlamış, kafası iyiden iyiye dönmüş ve yere yığılıvermişti. Aynı zamanda annesi onu pazara gönderdiği zaman satıcılar da hesap makinesine yazıyor ve çıkan sonucu müşteriye tek rakamlar hâlinde söylüyordu. Sem’ in de kafası karıştığı için fazla miktarda para uzatıyor ve para üstü beklemeden gidiyordu. Doktor yoktu ve hastaneye gidildiği zaman uzun sıralar hâlinde doktor bekliyorlar ve sıra geldiği zamansa hasta kötüleşiyor, tedavi edilmesi zorlaşıyordu. Bankalar da tamamen çığırından çıkmıştı. Haksız yere suçlu muamelesi gören insanları savunacak avukatlar yoktu. Herkes delice davranıyordu. Sem kahvaltısını yapmış ve televizyonu açmıştı. Kendisini güzel bir haber karşıladı. Cumhurbaşkanı okulları kapatmıştı ama ülkedeki isyanlar ve işlerin karışması ve yanlış yaptığının farkına varması onu okulları tekrar açtırtmaya, öğrencilere de tarihi belirlendiği zaman duyurulacak olan eğlenceye katılmalarına karar vermişti.