Yazar: Sude Saygın (12 yaşında)
Editör: Muhammed Yusuf Doğan (12 yaşında)
Zaman geçmişti, dünya değişmişti. Koca gezegenin her bölgesinde bir savaş bir karmaşa vardı. Geçmişte olan ülkelerin çoğu iç kargaşadan dolayı yıkılmış, yerlerini ıssız birer araziye bırakmışlardı. Dışarısı çok ama çok güvensizdi. Cinayetler, savaşlar ve daha bir sürü kötü olay sıkça yaşanıyordu. Eskisi gibi parklarda oynayan, yürüyüşe çıkan, alışverişe giden insanlar yoktu. Herkes evlerine izole olmuş durumdaydı. Bu yüzden de eskiden olan çoğu meslek artık birer hatıraydı. Bu dünya, insanları psikolojik olarak da çok etkilemişti. İnsanlar bir karar verirken bile beş kere düşünüyor, alacakları karardan başlarına gelebilecek tüm senaryoları akıl etmek zorunda kalıyorlardı.
Saye de bu kadar kötü bir dünyaya gelen şanssız çocuklardan biriydi. Saye, 12 yaşındaydı. Dışarıyı sadece eski kitaplarda okuduğu kadar biliyordu. Bu yüzden de kitap okumaya bayılıyordu. Dışarısının her ne kadar korkunç olduğunu bilse de ailesiyle birlikte olduğu için rahatlayabiliyordu. Her sabahki gibi uyandı. Yüzünü yıkadı ve mutfağa indi. Bu sabah kahvaltıda sadece iki konserve ton balığı ve su vardı. Anne ve babası erzaklarının bittiğini, en yakın zamanda yemek almaları gerektiğini konuşuyorlardı. Bugün salıydı. Radyoda haberin olduğu tek gündü. Artık televizyon kullanılmıyordu. Kimse televizyona çıkmak istemiyordu. Radyodan gelen cızırtılı ses herkesi kendine odaklamıştı. Saye’nin kız kardeşi bile bu önemli haber için bebekleriyle oynamayı bırakıp radyoya odaklandı.
Haber, ünlü bir inşaat şirketinin geliştirdiği kara kutucuklar adlı bir projeden bahsediyordu: Ö-önemli haberlerle sizlerleyiz. Bu inşaat şirketi, ülkemizdeki her kişiye siyah küp şeklinde güvenli birer barınma yeri sunuyor. İçinde, rahat ve büyük bo-bordo bir koltuk ve üstünbir ze-zekayla geliştirilmiş birer tablet olacak. Tablete istediğiniz soruyu sorabileceğiz ve almak istediğiniz bir kararın sonucunda yaşayabileceğiniz senaryoları öğrenebileceğiz. Ye-yemek ihtiyaçlarımız için ayda bir gönderilecek görevliler var. Onlara güvenebiliriz. Herhâlde? Her şeyin daha kötü olmasından korkuyoruz. U-umarım, umarım bu proje bizlere iyi gelir...
Sunucunun gergin sesi kesildi. Saye, bu habere çok şaşırmıştı. Ama anne ve babası sanki çok garipsememişlerdi. Saye’nin iştahı kaçtı. Odasına gitti ve düşüncelerinden kaçmak için her zaman yaptığı şeyi yaptı: kitap okumayı… Bu haber bir yandan da iyi olmuş gibiydi. Çok geçmeden görevli kişiler evlere gidip çeşitli evrakları imzalatmaya gelmişti. Saye, daha önce kapı kilit seslerinden bu kadar gerildiğini hatırlamıyordu. Ne de olsa kilitler evlerini koruyordu. Ama o sabah babasının on iki kapı kilidini açma sesi istisnaydı. Evraklar imzalandı, bavullar toplandı. Zaten oraya çok eşya götüremezlerdi. Özel bir araca bindiler. Saye’nin kalbi güm güm atıyordu. Annesi Saye’nin siyah saçlarını okşadı, kehribar rengi gözlerine baktı. “Her şey yoluna girecek prensesim. Yine hep birlikte olacağız,” diyerek gözünü kırptı. Kardeşi 10 yaşından küçük olduğu için annesiyle aynı kara kutucukta kalacaktı. Saye, gözlerinden yaşlar süzülerek araçtan indi, kara kutucuğuna girdi. İçerisi kapkaranlıktı, ışık yoktu.
Saye birkaç saat boyunca sadece ağladı. En sonunda aklına bir fikir geldi. Ya annesi onunla konuşurken kaçıp evlerine girmeyi kasettiyse? Ya hepsi şu anda ordaysa ve Saye’yi bekliyorlarsa? Eskisi gibi hep birlikte, güvende olabilirlerdi. Bu ihtimal düşüktü ama ağlamaktan daha iyiydi. Saye kapısını araladı. Dışarısı çam ağaçlarıyla doluydu. Ay dışarıda parıldıyordu. Kendini dışarıya attı. Gördüğü tek bir yol vardı, oraya doğru koşmaya başladı. Arkasına dahi bakmıyordu. Başına bir şey gelmeden eve ulaşmak istiyordu. Fakat gitgide yol daha da ıssızlaştı, ay ışıltısını hafiften kaybetmeye, çamlarise Saye’nin üzerine üzerine gelmeye başladı. Saye korkuyla bakındı. Artık ne kutucuğuna yakındı ne de evine… Kafasında bin türlü şey dönüyordu. Korkuyla yere, dizlerinin üstüne çöktü. Araçla gittikleri yolu hatırlamaya çalışıyordu ama hatırlayamıyordu. Çaresizlikten gözlerinden yaşalar boşaldı. Gerçekler ay ışığıyla birlikte yüzüne vurdu. Annesi bunu kastetmemişti…
Video durdu. Saye yutkundu. Boğazında bir acı, içinde bir gerginlik belirdi. Demek buradan kaçsa bunları yaşayacaktı. Annesi belki de bu mânâda söylememişti. Saye, yaklaşık bir aydır buradaydı. Zaman çok sıkıcı geçiyordu. Akıllı tablete hep sorular soruyordu ama bu soruyu sormaktan uzun bir süre kaçınmıştı. En sonunda başına neler gelebileceğini öğrendi. Belki de burada kalmak en doğrusuydu. Kapısını araladı ve ışıldayan dolunaya baktı. “Umarım ailem huzurludur,” diye iç geçirdi. “Belki de burada sadece kendi canım sıkılıyordur,” diye düşündü. Belki de sorun Saye’deydi. Ama bilmediği şey, kutucuklarında kalan binlerce insanın her gece tıpkı onun gibi kapısını aralayıp ailelerini düşünmesiydi…