Yazar: Sude SAYGIN (11 Yaşında)
Editör: Zeynep ÖZDEMİR (15 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
Yiğit, gözlüklü ve siyah saçlıydı. Kitapları okumayı sevmeyen, onları hor kullanan bir çocuktu. Ne zaman annesinin zoruyla eline bir kitap alsa hemen sıkılıp bırakırdı. Bir gün okul çıkışı annesi Yiğit’i yanına çağırdı ve onunla konuşmaya başladı.
-Yiğit biliyorum, kitap okumayı sevmiyorsun ama artık az olsa da okumaya başlamalısın. Hem bana inan, kitaplar eğlenceli ve öğreticidir. Okumaya bununla başla diye her gece sana okuduğum kitabı bir de kendin okuman için sana hediye ediyorum.
Bunları söyledikten sonra arkasından kitabı çıkardı. Bunu gören Yiğit, “Bıktım kitaptan. Kitap da kitap… Okumak istemiyorum!” diyerek annesinin elindeki kitabı alıp sertçe yere fırlattı. Üzülen annesi ümidini kaybetmişti.
Bu olaydan birkaç gün sonra okulda, Yiğit’in Türkçe öğretmeni derste seçtikleri bir kitabı tanıtma ödevi verdi. Bunun üzerine Yiğit düşünmeye başladı. Konusunu bildiği tek kitap annesinin ona her gece okuduğu kitaptı. Eve dönünce hemen o kitabı annesinden aldı ve odasına geçti. Derin bir nefes aldı ve kitabı açtı.
Bir anda bütün kelimeler fırlayıp sağa sola kaçmaya, yatağın ve masanın altına saklanmaya başladı. Yiğit başta şaşıp kalsa da kelimelerin kaçmaya devam ettiklerini görünce onları yakalamaya çalıştı. Ama başaramadı. Ne yapacağını bilemeyen Yiğit, düşünmeye başladı. Aslında Yiğit annesinin yanına gitmek istiyordu fakat kelimelerin odadan çıkmasından korkuyordu. Bunun üzerine düşünmeye başladı. İlk başta aklına kelimelerdeki kitap kokusunu koklayarak onları takip etmek geldi. Ama odanın her bir yanında kelimeler olduğu için her yer kitap kokuyordu.
Yiğit’i beklemekten sinirlenen kaçak kelimeler, odanın içinde kendi kelimelerini bağırarak isyan çıkarmaya başlamıştı. Kelimelerin sesini duyan Yiğit’in kedisi Luna bir anda kapı aralığından içeri girdi. Luna kaşla göz arasında üç beş tane kelime kapıp kaçmaya başladı. Bunun üzerine Yiğit hemen odasından çıkıp evin içinde kedisini aramaya başladı.
Eğer Luna kelimeleri yerse Yiğit asla kitabı tamamlayamayacaktı. Bu yüzden hızlı olmalıydı. Koştururken Luna’yı gördü. Kelimeleri yemek üzereydi. Luna’nın mavi gözlerini görünce korktu. İrileşen gözleri kedisinin sinirli olduğuna işaret ediyordu. Dayanamayan Yiğit, hızlıca kedisini yakaladı ve kelimeleri kurtardı. Luna öfkeli bir şekilde beyaz patisini Yiğit’e yöneltti. Fakat sonradan vazgeçip homurdanarak oradan ayrıldı.
Bu esnada fırsat bulup kaçan kelimeler evin dört bir yanına dağılmışlardı. Umutsuzca düşünürken Yiğit’in aklına çok iyi bir fikir geldi. Annesinden süpürgeyi alarak evin her bir yanını süpürmeye başladı. Başka kaçak kelime kalmadığından emin olduktan sonra süpürgenin toz torbasından kelimeleri aldı. Ama kelimeler dağılmış yapboz parçaları gibiydiler.
Son çare olarak Yiğit sayfaları boş olan kitabını aldı ve aklında kaldığı kadarıyla kitabın ilk satırlarını söylemeye başladı. Ne de olsa bu her gece dinleye dinleye ezberlediği bir hikâyeydi. Kendilerine seslenildiğini duyan kelimeler tekrardan kitaba gidip, okuma sıraları geldikçe yerlerine yerleştiler. Böylece kitap tamamlanmış oldu. Yiğit kelimelerin toplandığı kitabı sevgiyle kapattı. Sonra annesinin yanına gidip olanları anlattı ve özür diledi. Annesi aslında bu durumu yıllar önce anneannesinin de yaşadığını söyledi. Ona önceden söylemek istediğini ama okuma alışkanlığını kendisinin kazanması gerektiğini, kitaplardan korkmasını istemediğini söyledi.
Yaşadığı bu şaşırtıcı olaydan sonra Yiğit, bir daha hiçbir kitabı ve kelimeleri küstürmemeye çalıştı. Böylece Yiğit, kitapları hep severek okudu. Ve bir daha hiçbir kelime ondan kaçamadı.