Yazar: Hanne Şeyma SEKMEN (11 Yaşında)
Editör: Salih DOYGUN (11 Yaşında)
Çizer: Zeynep ŞAHİN (10 Yaşında)
Bir zamanlar uzaklardaki bir dağın ardında Taşkınistan adında bir ülke varmış. Ülkeyi tombul, halkının isteklerini hemen yerine getirmeye çalışan bir kral yönetirmiş. Halk onu çok sevdiği için ona İyikral dermiş. Ama Taşkınistan'ı diğer ülkelerden ayıran özelliği kralı değilmiş. Bu ülke, durmadan sel felaketlerine tanık olmasıyla ünlüymüş. İnsanlar bu sellerden çok korkarlarmış. Ama ellerinden bir şey gelmezmiş.
Günlerden bir gün halk, her zamanki gibi sokaklarda yürürken, âniden sel bastırmış. Herkes kasırganın ortasında kalmış, rüzgâr gülü gibi tir tir titreyip en yakınındaki sağlam nesneye tutunmuş. Kimseye bir şeycik olmamış fakat insanlar çok korkmuş. Halk uzun süredir aç kalmışlar da şimdi dünyanın en güzel yemeğine doğru gidiyorlarmış gibi saraya akın etmiş. “Artık korkmak istemiyoruz!” diye bağırarak krala dertlerini anlatmışlar.
İyikral, halkının isteklerini duyunca düşünmüş, taşınmış, kaşınmış. Biraz sonra aklına bir fikir gelmiş. Hemen özel arabasına atlayıp ünlü bilim insanı Bay Çokbilmiş’in yanına gitmiş. Çokbilmiş hemen bir korkusuzluk kapısı hazırlamış. Zaten Bay Çokbilmiş uzak diyarlara yolculuk yapmayı planlıyormuş. Taşkınistan da yolunun üzerindeymiş. Hemen kapıyı arabasına yüklemiş. Yolcuğa başlamış, giderken de Taşkınistan’a uğrayıp İyikral ve korkusuzluk kapısını oraya bırakmış.
İyikral, halkın tamamını kapıdan geçirmiş. Halk çok sevinmiş fakat mutlulukları çok kısa sürmüş. Çünkü ölümler yavaş yavaş artmaya başlamış. Ölümler sel yüzünden değilmiş. İnsanlar artık hiçbir şeyden korkmamaya başladığı için kendilerini vahşi hayvanların, motorların, otobüslerin, arabaların önüne atıyormuş. Çocuklar öğretmenlerinden korkmadığı için derslerde sürekli konuşup dersi dinlemiyormuş. Öğretmenler de hiçbir şeyden korkmadığı için ders anlatmamaya başlamış. Okulların müdürleri, öğretmenlere maaşını vermemeye başlamış. Çünkü polise verilmekten, hatta ölümden bile korkmuyorlarmış. Çocuklar sürekli tehlikeli şeyler yapıp, hiç susmadan ağlıyormuş.
Bu davranışları yapmayanlar sadece kral ve adamlarıymış. Çünkü İyikral eğer bir yan etki olursa diye kapıdan kendi geçmediği gibi adamlarını da geçirmemiş. İyikral, halkının bu davranışına bir son vermeyi istemiş fakat adamlarının hepsine sorduğu hâlde kimse güzel bir fikir bulamamış. İyikral, son olarak işe yeni aldığı sıska bir adama sormuş. Adam bu kargaşanın ancak bunu yapan kişi tarafından düzeltilebileceğine inanıyormuş. Bu fikir İyikralın da aklına yatmış ama kimse Bay Çokbilmişin nereye gittiğini bilmiyormuş. İyikral’ın askerleri hemen Çokbilmiş’i aramaya başlamış.
Bu sırada sıska adam uykuya dalmış. Rüyasında Çokbilmiş’in uzun uzun yolculuk yaptıktan sonra Bilgelikler Adası’nda mola verdiğini görmüş. Uyanınca rüyasını İyikral’a anlatmış. İyikral hemen Bilgelikler Adası’na gidip Bay Çokbilmiş’in kapısına dayanmış. Derdini anlatınca Çokbilmiş onlara yardım edeceğini söylemiş. Hemen kırmızılı beyazlı bir hap üretmiş. Tüm ülkeye yetecek kadar hap üretilince hepsini Taşkınistan’a götürmüşler. Halkın görebileceği bir yere hap kutusunu koyup gitmişler. İnsanlar da hiçbir şeyden korkmadıkları için ne olduğunu bile sormadan hapı yutmuşlar.
Kısa zaman sonra ülke tamamıyla eski hâline dönmüş. İyikral sıska adama bir kese altın verip üstün rütbeye yükseltmiş. Bu olaylardan sonra halk korkunun kötü bir şey olmadığını anlamış ve korkudan kaçmamış.