Yazar: Begüm Naz Ünal (12 Yaşında)
Editör: Elif Serra Küpeli (9 Yaşında)
Şef Editör: Bilge Özsoy
Bir zaman Arina adlı bir büyücü yaşarmış. Bu büyücüden herkes çok korkarmış çünkü Arina istediği zaman istediği şekilde istediği büyüyü yapabiliyormuş. İnsanlar da bu yüzden Arina'nın kendilerine zarar verebileceğini düşünürlermiş. Ama Arina’nın büyücü olmakla kötü niyeti yokmuş. Ancak Arina insanları da bir yandan haklı buluyormuş, kendini onların yerine koyunca o da hiç tanımadığı her büyüyü yapabilen bir büyücüden korkabileceğini düşünmüş. Arina insanların ondan korkmasından dolayı çok yalnızmış.
Bir gün aklına bir fikir gelmiş. Arina kendi dünyasını yapmak istediğine karar vermiş. Bu dünya devasa büyüklükte değil aksine çok küçük bir Dünya olacakmış. Hatta o kadar küçük olacakmış ki bir kavanozun içine sığacakmış bu Dünya. Evet, bir kavanoz! Arina herkesin büyücü olmasını istemiş ve sonunda hayalindeki dünyayı yaratmış ve sadece iki kere eliyle alkışlayarak kavanozun içine girivermiş.
Arina'nın yarattığı Dünya’da eskiden yaşadığı Dünya’daki arabaların, fabrikaların, dumanların yerini yemyeşil çimenler ağaçlar ve mis kokulu çiçekler almıştı. İnsanlar ışınlanarak bir yerden bir yere gidiyordu. Herkes aynıydı, herkes büyücüydü. İşte Arina'nın istediği dünya buydu! Kimsenin dışlanmadığı, herkesin mutlu, huzurlu olduğu; kimsenin doğaya zarar vermediği yemyeşil bir dünya. Ama Arina bir konuda hayal kırıklığına uğrayacaktı, sizce ne olabilirdi?
Arina bu yarattığı küçük dünyada yine kendisini yalnız hissetmişti. Çünkü bu dünyada herkes büyücüydü ve kimse kimseye ihtiyaç duymuyordu. Ama gerçek dünyada Arina'dan korksalar bile ona ihtiyaçları oldukları zaman Arina'dan yardım istiyorlardı.
Ama burada herkes büyücü ve kimse kimseyle konuşmuyordu, herkes “Ben o büyünün daha iyisini yapabilirim!” derdindeydi. Halbuki herkes aynı büyüyü yapıyordu. Arina da bunu onlara anlatmaya çalışmıştı. Ama büyücülerin gözü hırstan kör olmuştu o kadar ki onun söylediklerine bile asla kulak asmıyorlardı. Arina ilk başta onları ikna edebileceğini düşünüyordu ama sonra bunun imkansız olduğunu anladı. Dahası büyücüler Arina onları sürekli sorguladığı için onunla konuşmama kararı almışlardı. Arina bu Dünya’da da yine yalnız kalmıştı.
Arina birkaç saat düşündü ve kendi kendine dedi ki “Ben neden herkesle aynı olmaya çalışıyorum? Yalnız kalmamak için mi? Ya hem onlardan farklı hem aynı olsam? İnsanlara daha çok yardım etsem beni severler miydi acaba?” Arina kafasındaki bu sorularla uykuya daldı.
Sabah olduğunda Arina çok net bir karar verdi. Gerçek dünyaya geri dönecekti. İnsanlarla daha çok iletişim kuracaktı, onlara daha çok yardım edecekti. O da onlardan farklı ama onların içinden biri olacaktı! Öyle de oldu, Arina insanlara daha çok yardım etti, insanlar onu sevdi, Arina onların sırlarını tuttu insanlar ona güvendi. Kısacası artık insanlarla dosttu, arkadaştı, sırdaştı. Aslında insanlar da farklıydı; siyah tenli, beyaz tenli, sarı saçlı, renkli gözlü, uzun boylu kısa boylu zayıf ya da şişman… Arina’yı yalnız hissettiren bir şey olmamalıydı, aksine insan kendini özel hissetmeliydi! Çünkü o da şu dünyada ona benzeyen bir başkası olmadığını biliyordu!