top of page
Hatice Ebrar DÜRÜYEN

Küçük İşçilerin Büyük İşi

Yazar: Hatice Ebrar Dürüyen (12 Yaşında)

Editör: Ahmed Faruk Kurşun (10 Yaşında)

Çizer: Aişe Meva Keleşoğlu


Kedilerin miyavladığı, köpeklerin havladığı ve insanları korkutan arıların iğnelerini sallayarak vızıldadığı bir gündü. Bütün çocuklar bahçede top oynuyordu. Top çocuklardan bıkmış, artık Topya’ya (topların çocuksuz yaşadığı yere) gitmek istiyordu. “Hey! Omuzunun üzerinde bir arı var!” diye çığlık attı Nehir, Faruk’u göstererek. Çocuklar kaçıştılar. Çalıların arkasına saklanıp korkarak arının gitmesini beklediler. Arılar gidince ise saklandıkları yerlerden çıkıp oyunlarına devam ettiler. 

 

Nehir’in arıya alerjisi vardı ve arılar hep onu buluyordu. Kendisini yüz altmış iki kez arı sokmuştu. Bu yüzden diğer çocuklar gibi arı düşmanıydı. “Biz hayatımızı arılardan korkarak mı geçirmek zorundayız? Neden korkarak yaşayalım ki? Onlar bizim canımızı acıtıyorlar, biz de onlarınkini acıtmalıyız!” diye bağırdı Nehir topu fırlatırken. Sena başını sallayıp Nehir’i desteklerken “Evet, onları toplayalım,” dedi. O gün bütün çocuklar, annelerinden gizli bir şekilde kavanozları aldılar. Ertesi gün, sabah erkenden kalkıp ne olduğundan habersiz arıları yakaladılar. Kovanları boşaltıp arıları kavanozlara hapsettiler. Zavallı arılar; her gün dolaştıkları çiçekleri, bayırları, ovaları kaybetmişlerdi. Birbirlerine sarılıp ağlıyorlar ve tekrar doğaya kavuşmak için dua ediyorlardı. 

 

Arılar olmadan ilk sabah, bütün anneler aynı saatte aynı dakikada hatta aynı saniyede “Kavanozlar nerede?” diye çığlık attı. Çocuklar bu konu hakkında tek kelime söylemeseler de anneler, suçlunun kim olduğunu çoktan anlamış durumdaydılar. Çocuklar, sabah olunca korkusuz bir şekilde dışarı çıkıp oyun oynadılar. Hâllerinden mutluydular. Kendilerini sokan arılardan intikamlarını almışlardı. Günler birbirini kovaladı. Arısız yedinci gün çarşı pazarlar bomboştu. Manavlar üretim yapamamış, tarlalar boşalmıştı. Herkes acıkmış olduğu için neden yiyecek üretilemediğini çözmeye çalışıyorlardı. Televizyonlar ve gazetelerde ise sadece iki haber vardı: yiyecek kıtlığı ve arılar. Uzmanlar bu konuyu arıların olmamasına bağlıyorlardı. Arılar olmadığı için çiçeklerdeki polenleri dağıtacak hayvan kalmamıştı. Çocuklar da bu sebepten dolayı aç kalmışlardı. Bu açlığa son vermek arılar tarafından canlarının yakılmasına değerdi. Hemen bir toplantı düzenlediler. Tartışıp en iyi yolu bulmaya çalıştılar. Tartışmanın sonunda arıları özgür bırakmak için oylama kararı aldılar. Oylama sonucunda arıların serbest bırakılması kararı, Nehir için yapılabilecek en iyi seçenekti. 

 

Ertesi gün arıları hapsettikleri kavanozların kapağını açıp arıları serbest bıraktılar. Arılar sevinçten onları hapseden çocukları sokmayı unuttular. Neşe ile çiçekten çiçeğe uçtular. Dünya’da oluşan bu dengesizliğin düzelmesi sadece birkaç gün sürdü. Arılar özgürce uçarak tozlaşmayı sağladı. Tarlalar ürünlerle doldu. Semt pazarları; sulu elmaları, portakalları ve nice meyveleri satışa sundu. Çocuklar uzun zaman sonra normal bir kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği yiyebildiler. 

bottom of page