top of page
Zümra kapan

Ratge'nin Haplarını Yemek

Yazar: Zümra Kapan (12 yaşında)

Editör: Salih Doygun (10 yaşında)

Şef Editör: Bilge Özsoy


Tik, tak, tik, tak… Ratge saat dokuzda boyuna tam gelen paslı karyolasından kalktı. Gıcııır gıcıır… Zeminin gıcırtısına alışık olan Ratge, uzun zamandır dikenli tellerle korunan balkonunda ürettiği hapları düşündü. Fayansları kırık ve dar koridorun sonundaki balkona girdi. İçeriyi hapları ürettiği maddelerin kokusu sarmıştı. Ratge bu kokuyu turşu kavanozunu çöp kutusuna düşürdüğünde de duymuştu. Uzun süre temizlemeyince çok fena kokmuştu çöpler. O anı hatırlamaktan rahatsız olan Ratge haplardan birkaç tanesini cebine attı.

Yemeklerden nefret ederdi. Sofraya oturduğunda yalnızlığı onu üzerdi. Bu yüzden üretmişti hapları. Artık insanlar hem yemek yemekle vakit kaybetmeyecek hem de kendilerini yalnız hissetmeyeceklerdi. Hemen yan binadaki belediyenin özel toplantı salonuna geçti ve kürsüye çıktı. “Ben Ratge. Her sabah işe veya başka yerlere yetişmek için ne kadar erken kalktığınızı biliyorum. Buna bir çözüm buldum.” Biraz susup yarattığı etkiyi izledi. Herkes ona bakıyordu. “İşte karşınızda haplarım. Yemek yemek yerine bunları kullanabilirsiniz. Bu sizi tok tutacaktır.” Bir kişi öne çıkıp denemeye karar verdi ve işe yaradığını görünce çok sevindi.

Kısa zamanda Ratge bazı firmalarla anlaştı. İlk başta her şey güzeldi ancak sonraları insanlar sevgilerini tazeleyen sofralar olmadığından birbirlerinden uzaklaştılar. Sofralarıyla ünlü Türk kültürü yavaş yavaş yok olma sinyalleri verdi ve gençler başka medeniyetlerin kültürlerine özendiler. Ailelerinden ve büyüklerinden koptukları için geleceğimiz yok olmaya başladı. Kavgalar arttı, misafirlik diye bir şey kalmadı. Birlikte oturdukları sofralar olmadığından insanlar yalnızlığa büründü. Kimse yemediği için yetiştirilen meyveler çürüdü, israf oldu. İnsanlar yemek yemediklerinden suya yüklendiler, su kıtlığı başladı.

Mano’nun evinde ev içindeki önemli meseleler yemekten sonra yedikleri tatlılar eşliğinde konuşulurdu. Ancak yiyecekler gittikten sonra ev meselelerini ne kadar oturup konuşsalar da bu konuşmaların sonu hep bir kavgayla bitiyordu. Evdekiler birbirleriyle konuşmuyordu. En sonunda Mano’nun sabrını taşıran bir olay oldu. Babası, annesine sırf televizyondaki kanalı değiştirdi diye bağırdı. Annesi de evi terk etti.

Çok üzülen Mano, Ratge’yle konuşmaya karar verdi. Ratge’nin evine gitti. İçi ürpermişti, bu nasıl evdi böyle. Her yeri kırık dökük, balkonu dikenli tellerle kaplı... Kapıyı çaldı. Bir dakika sonra kapı açıldı. Ratge’nin konuşmasına fırsat vermeden “Konuşmamız lazım,” dedi ve içeri girdi. Mutfaktaki sandalyeye oturdu ve konuşmaya başladı. “Hapları üretmeyi durdurmalısın.” Ratge başını sallayıp karşı çıkmak isteyince devam etti: “Çünkü insanlar yemek sofraları olmadığı için birbirlerinden uzaklaştılar ve bu yüzden kültürümüz de yok oluyor.”

— Hayır! Asıl yemek olduğunda yalnızlaşıyorlar.

— Lütfen, insanlar birbirlerine küstü, bağlarımız koptu.

Ratge durumun ciddiyetini fark etti ve üzülse de kabul etti. Hapları piyasadan kaldırdı. İnsanlar tekrardan yemek yemeğe başladılar. Her şey normale dönmüştü. Ratge ise yine yalnız kalacağını sanıyordu ancak Mano onu yarı yolda bırakmadı. Birlikte Ratge’nin evini temizleyip, boyadılar. Artık yemekleri çok seviyor, yalnız hissetmiyordu. Çünkü Mano ona misafirliğe geliyordu. Onun ailesi de barışmıştı. İkisi de çok mutluydu.


bottom of page