Yazar: Ayşe Sare ÖZMEN (9 Yaşında)
Editör: Ahmet Ömer ORUÇ (12 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
Ece o gün çok mutluydu. Çünkü akşam ailecek restorana gideceklerdi. Ece’nin bir ablası, bir de abisi vardı. Anne ve babası geç saatlere kadar çalıştığı için birlikte pek bir şey yapamıyorlardı. Anne ve babası o gün işten erken gelecekti. Yani anlayacağınız her şey birlikte restorana gitmek için uygundu.
Abisi ve ablası ile ebeveynlerini beklemek için dışarı çıktılar. Evlerinin önünde konuşma yapan bir adam ve etrafında başka insanlar gördüler. Ablası, Ece’ye anne ve babasını geldiğini söyleyip çekiştirdiği için Ece konuşmanın sadece şu kadarını duyabilmişti:
-Artık yemek yemenize gerek yok! Bunun için bir şurup ürettim! Bu şurubu içtiğinizdeee…
Arabada konuşmayı dinlemek için annesine ne kadar yalvardıysa da annesi, o adamın hep video çektiğini, eve dönünce dinleyebileceğini söylüyordu.
Restorana geldiler. Ece, pembe şapkası, mavi ceketi mor çantası ve kucağında köpekleri Marji ile arabadan indi. Restoranda kendileri için ayrılan masaya yerleştikten sonra önlerine en sevdikleri yemekler geldiğinden hızlıca bitirip tatlıya geçtiler. Onu da bitirince arabaya binip eve döndüler. Ece çok yorgun olduğu için hemen uyudu.
Sabah kalkar kalkmaz bilgisayarın başına geçti ve dün kapının önünde konuşma yapan adamın videosunu izledi. Cümleleri az buçuk şöyleydi:
-Artık yemek yemekle ya da yapmakla vaktinizi harcamayın! Bunun için bir şurup ürettim! Bu şuruptan her yıl sadece bir yudum içseniz bile yemek yemeyi hatırlayamayacaksınız!
Herkese bu şurubu içmelerini tavsiye ediyordu. Ece yakınlarındaki eczaneden şurubu aldı, tüm aile şuruptan birer kaşık içtiler. Bir anda hepsi kendini tok hissetti. 3 ay böyle geçip gitti. Kimse bir lokma yemedi.
İnsanlar yemek yemediği için işe gitmiyordu. Marketler, gıda ve tarım firmaları kapanmıştı. Hiçbir yerde gıda kalmamıştı. 3 ayın sonunda şurubun etkisi kayboldu. İlk başta bunu fark etmedi insanlar, sonra birden acıktılar. Yiyecekleri yutamıyor, boğazlarından aşağı lokma geçmiyor, hemen kusuyorlardı. İnsanlar acıkıyor ama beslenemiyordu. Hastaneler dolmaya başlamıştı. İnsanlar etrafta aç aç geziyordu. Kavgalar ve yağmalar yüzünden her yer çok tehlikeliydi.
Ece, ablası ile birlikte bunu çözmeye çalışıyordu. Devlet, tarım firmaları ve marketlerin çalışmasını sağlama peşindeydi. Ece ile ablası ilacı üreten adamı buldular. Bu bilim adamı, insan sağlığını tehlikeye atmak istemediğini ve şurubun etkisini kaldıracak bir formül yapacağını söyledi. Şurup sonrası insanların kan değerlerinde anormal değişiklikler vardı. Şuruptan içmemiş birilerinden kan nakli yapılsa diye düşündüler. Bütün insanlara yetişmeye zaman yoktu ve şuruptan içmeyen insan yok denecek kadar azdı.
Ece bahçeye çıktı. Üzüntüyle hayvanları izliyordu. İşte o anda zihninde şimşekler çaktı! Koşarak içeri girdi:
-Tavşanlar deli gibi yemek yiyor! Bazı deneylerde insana benzediği için onların kullanıldığını duymuştum. Tavşanlar şurup içmediyse kanları işimize yarayacaktır.
Herkes şaşkınlıkla bu parlak fikre bakıyordu. “Niye düşünemedik?” dediler. İlk çalışma mucize gibi uyumlu sonuç verdi. 1 tavşandan alınan kan 2 günde 10 insanı iyileştirdi. Artık ne yapacağını biliyordu herkes.
Aradan 5 gün geçmişti.
“Tavşanların canını acıtmayın, bu hastalıktan bizi onlar kurtardı.” dedi Ece en sevdiği makarnadan yerken. İyileşmişti.
Üzerinde ülkeyi kurtarmış olmanın mutluluğu ve yorgunluğu vardı.