top of page
Sude SAYGIN

Tesadüf

Yazar: Sude Saygın (12 Yaşında)

Editör: Ayza Uç (13 Yaşında)

Çizer: Şevval Nesrin Barman


Çoğu zaman eşyalarımızı kaybederiz. Üzülürüz, moralimiz bozulur, belki o eşyamız bizim için değerli olduğu için ağlarız. Eğer ki bulamazsak içimize bir merak düşer. “Acaba nerede unuttum?” diye düşünürüz ve onu sürekli ararız. Nereye düştü, nereye koydum?..Genellikle de onu düşünmeyi ve aramayı bıraktıktan bir süre sonra aniden karşımıza çıkıverir. Sanki buharlaşıp kaybolmuş, sonra da bir anda geri dönmüş gibi. Peki, bunun neden olduğunu hiç düşündünüz mü? Belki de tesadüftür, olamaz mı? 

 

Berin, her zamanki gibi saat sekizde okulu için uyandı. Yüzünü yıkadı, sarı saçlarını taradı ve aynada mavi gözlerine baktı; formasını giyip çantasını hazırladı. Saatine baktı, çok oyalanmıştı. Hemen rengini çok sevdiği pembe suluğuna su koydu ve aceleyle servisine bindi. Derslere katıldı, teneffüslere çıktı. Sıra son dersteydi. Berin, son derste susamıştı. Suluğundan su içti ve masasının kenarına koydu. Zil çaldı ve Berin, hızlıca çantasını toparlayıp dışarı çıktı. Fakat unuttuğu bir şey vardı: pembe suluğu. Pembe suluk sınıfta bir başına kalakalmıştı. Sahibi onu tek başına bırakıp gitmişti. Pembe suluk bu düşünceler yüzünden ağlamaya başladı, koridordan ayak sesleri geliyordu. Birinin onu ağlarken görmesin korktuğu için hemen ağlamayı kesti. Bu gelen okul hademesiydi. Hademe yerleri süpürdü, camları açtı ve masanın üstündeki pembe suluğu gördü. Onu alıp okulun kayıp eşyalar dolabına bıraktı. Pembe suluğun ise elinden hiçbir şey gelmiyordu. Hademe dolabı kapattı ve kilitledi. Pembe suluk merakla etrafına baktı. Yanında yeşil bir beslenme kabı, kaşları çatık bir şekilde bakan kırmızı bir kalemlik ve üstünde toz topakları olan beş parça mavi silgi gördü. Ve çekinerek kendini tanıttı: 

- Merhaba, ben pembe suluk. 

- Ben mavi, yanımdakiler de parçalarım. Buranın en eskisi benim. Yani ben ve bölünmüş parçalarım. Bu yeşil, buraya geldiğinden berikötümserdir. Bu da kırmızı, kendisi biraz sinirlidir. Aslında onu unuttuğu için sahibine baya kızgın. Bir de unutmadan alt katta da sahiplerine artık olmayan küçülmüş formalar var. Onlar buraya sahipleri tarafından bırakıldıkları için depresyondalar. Mavi’nin sözleri bitince yeşil, pembe suluğa baktı ve gözleri doldu: 

- Kesin buradan çıkamayacağız. Burada çürüyüp gideceğiz. Vah bizim hâlimize!

Pembe bu ihtimali hiç düşünmemişti. Berin’in onu hemen buradan alacağını düşünüyordu. Ya hiç gelmezse ya onun yerine yeni bir suluk alırsa… Bu ihtimallerin gerçekleşmesini bekleyemezdi. Aklına buradan kaçma fikri geldi.

- Ama kaçarsak burada çürümeyiz. Kesinlikle kaçmalıyız!

Herkesin ağzı açık kalmıştı. Bir anda kırmızı söze karıştı:

- Ne saçmalıyorsun! Kaçabileceğini mi sanıyorsun? Sen etüte kalıpkayıp eşyaları evine götüren beleşçi çocuklarla tanışmamışsın. Bu günlere zor geldik biz!

Pembe suluk daha önce buraya gelmediği için beleşçi çocuklarla karşılaşmamıştı. Dolabın kilidine güvenerek içini rahatlatmaya çalıştı. Fakat merdivende paldır küldür çıkan kişiler vardı. Kırmızı bağırdı:

- İşte geliyorlar. Saklanın!

Herkes dolabın arkasına, karanlığa çekildi. Çocuklar, dolabın kilidini tel toka ile açtılar. Boş gözlerle bakıyorlardı. Pembe suluğun kalbi her ne kadar küt küt atsa da içi umut ve cesaretle doluydu. Yan yatıp yuvalanmaya başladı. Hızlıca çocukların yanına atladı. Daha çok korksunlar diye de taklalar attı. Hareket eden bir suluk gördükleri için korkan çocuklar hızlıca oradan gittiler. Eşyalar buna çok şaşırmıştı. Pembe suluk onlara cesaretlendirici sözler söylemeye başladı. Eşyalar her ne kadar kaçmayı düşünmeseler de bunu ellerindeki son şans olduğunu anladılar ve teker teker dolaptan aşağıya inmeye başladılar. Sadece mavi orada kalacağını söyledi. Parçaları bölündüğü için sahibinin artık onu istemeyeceğini ve buraya gelen kayıp eşyalara yol göstereceğini belirtti. Sonra onlara bildiği kadarıyla okulu anlattı. Etrafta hüzün rüzgârları eserken hademenin sesini koridorda yankılanınca veda edip gittiler. Merdivenden teker teker indiler. Okul kapısının önüne kadar geldiler. Kırmızı ve yeşil sahipleriyle baya uzun süre geçirdikleri için sahiplerinin konuşmalarından evlerini biliyorlardı. Fakat pembe suluk alınalı çok olmamıştı. Yani evin adresini bilmiyordu. Bunu arkadaşlarına söyleyip onları üzmek istemedi. Vedalaştılar, herkes kendi yoluna gidiyordu. Pembe suluk ise gelişigüzel bir şekilde boş sokaklarda yuvarlanıyordu. İçini umutsuzluk kapladı. Yuvarlanamayacak kadar yorulduğunu fark etti. 

 

Yakınlarda bir park vardı. Oraya kadar yuvarlandı ve çocuklardan uzak bir bankın arkasına oturdu. “Keşke o dolaptan çıkmasaymışım,” diye düşündü, ağlamaya başladı. Çünkü yapabileceği hiçbir şey yoktu. Sonrasında tanıdık bir gülüş ve de tanıdık bir ses duydu. Bu Berin olmalıydı! Berin, okuldan birkaç saat sonra arkadaşlarıyla buluşmaya parka gelmişti. Pembe suluğun arkasına saklandığı banka arkadaşları ile oturdu. Pembe suluk bunu fırsat bilip Berin’in kol çantasına girdi. Zar zor sığmıştı. Berin, arkadaşıyla konuştuğu için suluğunu fark etmedi. Eve varınca pembe suluk hemen çantadan dışarı çıktı. Berin’in masasına çıkmaya çalışırken kapı kolunun hareket ettiğini gördü. Panikten yere düştü. Berin, çalışma masasından kitabını alırken pembe suluğunu yerde gördü. Kafası karışmıştı, okuldan eve gelince her yere bakmıştı. Odasını bin kere aradığına emindi. Bu nasıl olmuştu? Heyecanla olanları annesine anlattı. Annesi ise “Evde unutmuşsundur, yerde olması da tesadüftür,” dedi. Ama Berin onu okula götürdüğüne emindi. Hatta ondan su bile içmişti. Sabah olunca olanları okulda arkadaşlarına anlattı. Bir arkadaşı ise aylardır kayıp olan kalemliğini, bir diğeri ise günlerdir kayıp içi boş olan beslenme kabının alakasız bir yerde bulduğunu söyledi. Kızlar bunu çok önemsemeyip tesadüf olduğunu düşündüler. Onlara göre tesadüftü. Fakat olanlar, gerçekten de tesadüf müydü? 

bottom of page