Yazar: Meryem Nefes (10 yaşında)
Editör: Elif Su Derin (14 yaşında)
Şef Editör: Bilge Özsoy
Bir ilk bahar mevsimiydi. Ormanın derinliklerinde etrafı çiçekler ile dolu bir kulübe vardı. Bu kulübede kısa boylu tatlı mı tatlı sarışın bir teyze yaşardı: Sevim Teyze. Sevim Teyze her gün evinin etrafındaki en sevilen ağaçtaki çiçekleri toplardı. Umut ağacındaki umut çiçeğini... Bu umut çiçeklerini bir güzel kaynatıp cam şişelere doldurur ve bu şişeleri de alıp kasabadaki dükkanına inerdi. Yine de acil bir şey olursa diye eve 3 şişe umut suyu bırakırdı.
O gün dükkana hiç tanımadığı biri girdi. Uzun boylu, kahve rengi saçlı biriydi. Kendini tanıttı: “Merhaba. Benim ismim Adnan. Bir oduncuyum. Bu şirin kasabaya yeni taşındım. Sizden kasaba hakkında bilgi edinmek istiyorum,” dedi. Sevim Teyze kasaba hakkında bilgiler vermeye başladı. Sevim Teyze bilgi verirken kasabaya çok yakın bir orman olduğunu söyleyince oduncu adam hemen ormana doğru koşmaya başladı. Sevim Teyze’nin telaştan eli ayağına dolaşmıştı. “Yetişin komşulaar!” diye bağırmaya başladı. Herkes telaşlandı. Ne olduğunu sordular. Sevim Teyze olanları anlattı. Bu kadar paniklemesinin bir sebebi vardı. Çünkü umut ağacı o ormandaydı. Hemen yola koyuldu. Orman çok uzakta olmadığı için oduncu varmış bile olabilirdi. Ama artık çok geçti. Oduncu umut ağaçlarının hepsini kesmişti. Oduncu böylesine kötü bir şey yapmış olduğuna inanamadı ama artık olan olmuştu. O gün herkes dükkana doluşup bütün umut sularını bitirdi.
İşin normalde bir kötü kısmı olur ama bu durumda işin 2 tane kötü kısmı vardı. Birincisi Sevim Teyze umut suları sayesinde geçiniyordu, ikincisi kasabadaki herkes umutsuz kalmıştı. Sınava girecek öğrenciler ne yapamayacaklarını düşünüyorlardı. Dükkan sahipleri dükkanlarını açmıyor ve daha da kötüsü umut ağacını nasıl filizlendirebileceklerini düşünemiyorlardı. Yani Sevim Teyze hariç kimsenin umudu kalmamıştı. Sevim Teyzede hâlâ umut vardı çünkü Sevim Teyze'nin evde 3 şişe daha umut suyu kalmıştı. Bu yüzden de umudunu hiç kaybetmedi. Ve gördüğü kişilerin umutlanması için şöyle derdi: “Umut bir güneş gibidir. Bazen batsa da yine doğar.”
Umut suyu olmadan umutlanabilmeleri neredeyse imkansızdı. Sevim Teyze ne olursa olsun onları umutlandırmak için denemeye devam etti. Denedi, denedi. Sevim Teyze bu durumu düzeltebilmek için düşünmeye başladı. Sonra dükkanın raflarından birinde bir şişe umut suyu gördü. Ve bu umut suyu ile neler yapabileceğini düşündü.
Şişenin dibine çökmüş çekirdekleri gördü. Acele ile ormandaki evine gitti. Umut suyunu bir güzel süzdü ve çekirdeklerini itina ile evinin kenarına dikmeye başladı. Güzelce suladı. Umut ağaçları filizlerini vermeye 30 dakika sonra başladı. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Bu yarım saat içerisinde de kasabaya inip heyecanlı haberini herkese vermek istemişti. Bu haberi duyan gören bilen kim varsa Sevim Teyze'nin evinin önünde toplandılar. Ve evet, sonunda beklenen an gelip çatmıştı. Çocuklar tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. Büyüklerin ise kalpleri fırlamak üzereydi.
İşte umut çekirdeği filizini verdi ve birkaç gün sonra her şey eski düzenine döndü. O günden sonra kimse Umudun çiçek gibi olduğunu, solsa da yeşerebileceğini unutmadı.