top of page
Elif İrem Türkel

Umut Suyu

Yazar: Elif İrem Türkel (12 Yaşında)

Editör: Enes Malik Deniz (15 Yaşında)

Çizer: Neval Ece Çarık (12 Yaşında)



Yalova ne güzel bir şehirdir. Çiçekleri, insanı bambaşka bir aleme götürür. Çınarcık ilçesi de en güzel ilçesidir. Oya Nine, Çınarcık'ta yaşıyordu. Evinin balkonu Marmara Denizi'ne bakıyordu. Her akşam omuzlarının iki yanından sarkıttığı gri renkli örgüleriyle birlikte balkonuna çıkar, ahşaptan yapılmış baba yadigârı sallanan sandalyesine oturur, yolun ortasında top oynayan çocukları neşeyle izlerdi. Aslında sadece onları izlemezdi. Başka şeyler de yapardı. Gizli ama iyi işler… Bütün her şey çook uzun zaman önce başlamıştı. Yani sadece yüz on iki yıl önce. Oya Nine on yaşındayken. Evet evet, Oya Nine tamı tamına yüz yirmi iki yaşında. Yüzünün kırış kırış olmasına şaşmamalı.

 

Neyse, konuyu dağıtmayayım. Oya Nine, daha doğrusu o zamanki Oya, Marmara Denizi’nin oraya gitti, bir bankta oturup denizi izlemeye başladı. Etrafında bir sürü insan vardı, hatta onun oturduğu bank hariç diğer bütün banklar tıklım tıklım doluydu, bir sürü neşeli çığlık duyuyordu ama yine de yalnızdı. Kendini ait hissettiği tek şey denizdi. Denize dalmış bakarken bir ses duydu: “Hey! Aşağı eğilip bakar mısın?” 

 Oya, bankın altına eğildi ve zümrüt yeşili bir cübbe giymiş, kafasında kırmızı bir doğum günü şapkası olan bir cüce gördü. Cüce, hemen konuşmaya başladı: 

- Küçük kız; sen balkona çıkıp dışarıya bakmayı seviyorsun, değil mi?

- Evet.

Cüce sanki bir acelesi varmış gibi çantasını hızlıcana açıp şeffaf bir kolonya kutusu çıkardı.

-Bu gördüğün umut suyu. Balkondayken kimseye çaktırmadan bu fısfısı üç dört kere sık. Böylelikle umut suyu umudunu kaybeden insanları bulmaya çalışır. Bunu her gün yapabilirsin, değil mi?

- Yapabilirim. 

 

Böylelikle Oya, görevini yapmaya başladı. Bir gün şişe tam bitiyordu ki umut suyu tekrardan oluştu. Oya; görevinden şikayetçi değildi, insanlara iyilik yapmayı seviyordu. Ve hâlâ da görevine devam ediyordu. Günlerden salıydı. Oya Nine markete gitmişti. Yaşlılıktan mıdır bilmem, kapıyı kilitledikten sonra anahtarı her zamanki gibi yün hırkasının cebine değil; kapının önünde duran ayakkabılardan birisinin içine koymuştu. Ütök Dede bunu muhteşem bir fırsat olarak gördü ve Oya Nine’nin evden uzaklaştığından emin olduktan sonra kapıyı açıp içeri girdi. Gün ışığı her pencereden eve vuruyordu. Kızıl renkli sakalı muhteşem bir şekilde parlıyordu. Ama Ütök Dede’nin bunlarla oyalanacak vakti yoktu. Gözleri umut suyunu aradı, hemen de buldu. Şişeyi eline aldı, bir kere kendine sıktı. Evet, gerçekten bulmuştu. Umut suyunun yeniden çoğaldığını bildiğinden dolayı şişeyi açtı ve üstüne bocaladı. Şimdi asla umutlu olmadığı kadar umutlu olmuştu. Hemen anahtarları aldığı yere koyup evden uzaklaştı. Artık hiç kimse umutlu olmayacaktı. Kötü adamların yaptığı hunharca gülüşlerden birisini yaptı. Sadece o umutlu olacaktı.

 

Oya Nine eve geldiğinde her şey gayet normal gözüküyordu. Sadece bir anda yerde bir su damlası fark etti. Telaşlanmaya başladı. Umut suyunu birisi çalmıştı! Mutfaktan küçük bir kap aldı ve içine o su damlasını koydu. Artık Umut suyuna sahip çıkamazdı. Bu son damlayı bir çocuğa vermeye karar verdi. Hem, belki Umut suyu tekrardan çoğalırdı… O akşam balkona çıktığında tıpkı onun gibi balkondan dışarı bakan bir çocuk aradı gözleri. Tam pes edip evine geri dönecekken bir çocuk gördü. Oradaydı, simsiyah saçları geceyle karışmıştı. O, insanların umudu olacaktı; görevi kabul ederse. Oya Nine bir sonraki gün ekmek almaya gittiğinde o kızla karşılaştı. Kızla konuştu. Adının Gülce olduğunu öğrendi. Gülce, çok tatlı bir kızdı. Görevi kabul etti. Oya Nine Gülce’ye umut suyunu verdi. Su ellerindeyken çoğalmaya başladı. Oya Nine gülmeye başladı ve şöyle dedi: “Gerçekten umudumuz olacaksın.” 

 

bottom of page