top of page
Bahar ASLANER

Xrekohap

Yazar: Bahar Aslaner (11 Yaşında)

Editör: Sude Saygın (12 Yaşında)

Çizer: Hatice Beraat Yıldız (10 Yaşında)



Merhaba. Ben İlsu Doğa. On dört yaşındayım. Ailem ile birlikte Bursa'nın Orhangazi ilçesinde, küçük bir kasabada yaşıyorum.Geçen salıdan beri televizyon kanallarında insanların uykusuzluğu istediği isyan haberleri var. Neymiş; uyumazsak işlerimizi daha iyi yaparmışız, vakit kaybı olmazmış. Uyumazsak beynimiz bizi toparlayamaz, gözümüz iğne ucu gibi küçülürmüş. Bir süre sonra da istemsiz hareketler gerçekleştirirmişiz. Bu istedikleri cidden saçma. 


Bugün televizyonda uykusuzluk isteyenler için iyi ama bizler için kötü bir haber karşımıza çıktı: “Sevgili izleyiciler, sizlere bu tarihe yazılacak uyku hapını dinlemeye kulak vereceksiniz. Bilim insanları tarafından yapılan bir daha asla uyumamanızı sağlayacak o hap: Xrekohap!”  


Birazcık şaşırmıştım. Birazcık… Ay, tamam. Beni yakaladınız. Ağzım sadece Everest Dağı kadar açılmıştı. O kadar da abartılacak bir şey değil yani… Yanımda annem, babam ve küçük kardeşim İzgi vardı. Onlar benim kadar ağızlarını açmasalar da şaşırmışlardı. Akşam olunca içime bir korku düştü. Acaba, annem yemekte tabağıma korku hapı falan mı katmıştı? Yok daha neler! Korku hapı daha çıkmadı ama belki yakında o da çıkar. Bu halkın istekleri de bitmiyor. 


Yatağıma yattım. Çok güzel uyumuşum diyebilseydim keşke ama ne mümkün! Bir komşu tencere tava sesiyle yemek yapar, diğeri yağlanmamış sallanan sandalyesinde son ses video izler, bir diğeri çığlık çığlığa oyun oynar, bir başkası da sağolsun evi yıkar... 


Birkaç hafta geçmişti. Uykusuzluktan bayılacaktım. Ama böyle olan sadece ben değildim. Hapı içenler de aynı durumda. Sabah kalktım. Annem yemeği uykusuzluktan hazırlamıştı bile. Normalde yorgun argın olsam da yemek yemeyi başardım. Salona gidip haberleri açtım ama İzgi ona da müsade etmedi. Çizgi film açtı. Açmasıyla birlikte bir silah sesi duyuldu. Art arda bir sürü silah sesi gelmeye başladı. Annem çığlıklarla şöyle dedi: 

- İzgi, İlsu yere yatın hemen!

Üçümüz hemen yere yattık. Camdan içeri giren sis ve dumandan haberimiz yoktu. Ne olup bittiğini anlamak için pencereye baktığımdaysa, hiçbir şey görmediğimi fark ettim. Anneme sordum: 

- Anne, ne oluyor?

Annemin yanımda olmadığını fark ettim. 

- Anne!

Merdiven basamaklarından babamın sesi inledi: 

- İlsu!

- Baba! Neredesin?

İçimden ağlamak gelse de sadece halıya bir kaç gözyaşı damlatmıştım. 

- Kızım, buraya gel. 

Babam elimden tuttu ve koşmaya başladı.  

- Baba, neler oluyor?

Önümüzde annemler belirdi. Sokaktan sokağa giriş yapıyorduk. Sisten önümüzü bile göremiyorduk. Aniden önüme pörtlemiş iğne ucu kadar gözleri, siyah hilal ay şeklinde giysisi olan bir adam çıkıverdi.  

Babamlar siste kaybolmuştu, adam ise bana yaklaşarak şöyle yalvardı: 

- Lütfen yardım edin! Uyumalıyım...

İçimden “Anne, baba nereye gittiniz?” diyordum. Bir an “Rüyada mıyım acaba?” diye düşündüm. Hayır, rüyada değildim. Rüyalarda bile daha mantıklı şeyler olurdu… 


Babam sağ tarafımdan aniden çıkıp kolumdan tuttuğu gibi beni çekti. Tekrar bir sokağa girdik ve evin altındaki açık camdan içeri girdik. Annem İzgi’yi kucağından yavaşça yere indirdi. İçerisi karanlık olduğu için yavaş adımlarla ilerleyip bir yere çarpmadan ışığı açmam gerekiyordu. Neyse ki prizi buldum ve ışığı yaktım. İçerisi aydınlandığında duvarların örümcek ağları ile kaplı olduğunu, ışığı açmak için yürürken ezdiğim hamam böceklerini ve yerlere saçılmış içi dolu ilaç kutularını gördüm. Tepemizden geçen bir helikopterin gölgesi üzerimize yansıdı. Kalabalığa iniş yapmıştı. Seslerden anlamıştım. 

- Dikkat! Lütfen herkes sakin olsun. Xrekohap’ın panzehri var. Sizler Türkiye’de onları almayanlardansınız. Alın ve derhal için!


Demek ki panzehir yapılmış ama bizlere getirilmemişti. Artık insanlar, uykunun önemini anlamış olmalıydılar. Yani anlayacağınız insanlar, inandığının ve istediğinin yolundan her zaman ilerlerler. 


bottom of page