Yazar: Elif İrem Türkel (12 Yaşında)
Editör: Kerem Alparslan (12 Yaşında)
Çizer: Reyyan Demirdelen (9 Yaşında)
Şermin’in bilgisayarından tıkır tıkır sesler geliyordu. Hikaye yazmaya bayılıyordu. Yaklaşık bir saattir sallanan sandalyesinden kalkmamıştı. İçinden, “Bu hikaye bitmeden odamdan çıkamam,” diye geçirdi. Acıkmıştı, susamıştı ama yine de devam edecekti. Hikayesinin en heyecanlı yerindeydi. Elleri daha da çok hızlanmıştı derken bir anda durdu. Kafasındaki bütün fikirler kaybolmuştu. İlk başta somurtmaya başladı ama sonra gülümsedi. Annesi ona yardım edebilirdi! Ne de olsa annesi de bir yazardı, ondan yaşlı olduğu için de ondan tecrübeliydi. Böyle durumlarda ne yapması gerektiğini ondan iyi bilirdi. Tavşan şekilli panduflarını ayağına giydi ve “Annee!” diye bağırdı.
Annesinin yanına koşarak gitti, hemen durumu anlattı. Çok merak ediyordu, acaba annesi ne yapıyordu da hikayelerini bitirebiliyordu? Annesi, Şermin’e doğru yaklaştı ve konuşmaya başladı:
- Her gün ekmek almaya gittiğin bakkalın karşısında hangi dükkânın olduğunu hatırlıyor musun?
- Hayır, orada bir dükkân mı vardı?
- Evet, var. Adı da Papatya Teyze’nin Esrarengiz Dükkânı. Orası yazarların alışveriş yaptığı bir dükkândır. Oradan yazarlar fikir tozu alıyor. Genelde bu yazarlar arasında bir sırdır. Ama ben sana söyledim. Olsun canım, sen de geleceğin yazarısın. Her yazarın masasında muhakkak bir kavanoz fikir tozu bulursun. Benim çalışma masamda da var. Ama çok az kaldı, Papatya teyzeden tekrar almalıyım; benimle gelmek ister misin?
Şermin’in gözleri parıldadı. Tabii ki istiyordu. Şimdi kafasında her şey oturmuştu. “Dün Tuğba Coşkuner’i, salı günü Feyza Kartopu’nu, ondan önceki günlerde de diğer yazarları görmesininbir nedeni vardı!” diye düşündü. Yüzüne daha da büyük bir gülümseme yayıldı, artık hikayelerini hiç zorlanmadan yazabilecekti. Hemen annesiyle hazırlandılar ve yola çıktılar. Çok uzun bir yol değildi, sadece otuz adımlık bir mesafedeydi. Kapıyıtıklayıp içeri girdiler. Odanın sağ köşesinde bir şömine vardı, Şermin sıcaklığı hissetti. Bir anda başka bir odanın kapısı gıcırdadı. Şermin, ilk başa neler olduğunu anlamayıp korktu. Sonra onlara sırıtarak 50-60 yaşlarında bir teyze içeri girdi. “Ooo, Zeynepciğim. Bakıyorum da bana misafir getirmişsin.” Sonrasında derin bir sohbete daldılar. Şermin aslında Papatya teyzenin hiç de korkulacak bir yanı olmadığını fark etti. Hatta çok tatlıydı. Yaklaşık bir saatin sonunda asıl konuya gelebildiler. Papatya teyze onları şöminenin yanına götürdü. Ateşe su döktü, bir şeyler fısıldamaya başladı. Onu takip etmelerini söyledi ve şöminenin içinden geçti. Papatya teyzenin arkasından Şermin’in annesi geçti. Şermin, şaşkınlık içinde annesini izledi. Sanki bir kapı vardı da oraya gitmeye çalışıyorlardı. Vakit kaybetmeden şömineye girdi. İnanamıyordu, burası muhteşem bir yerdi! Bir sürü raf vardı ve ışıklandırmalıydılar. Rafların hepsinde beyaz, mavi, pembe, mor, turuncu, sarı, siyah, yeşil renkli tozların olduğu kavanozlar vardı. “Bunların hepsi fikir tozu. Hepsinin neden farklı olduğunu merak ediyorsun, değil mi? Bütün renkler bambaşka hikaye türlerini temsil ediyor. Macera, fantastik, bilim kurgu... Gelen yazarın yazdığı kitap hangi türdeyse ona o türün rengindeki tozdan veriyorum. Tabii bazen tozları evlerinde stoklamak isteyip bir sürü renkli toz alabiliyorlar,” dedi Papatya teyze.
Şermin çok şaşırmıştı. Yazarların insanlardan sakladığı ne çok şey varmış! Papatya teyze Şermin’in annesine dönüp “Her zamankinden, değil mi?” dedi. Annesi başını salladı. Papatya teyze pembe bir kavanoz ile mavi bir kavanozu karıştırdı. Mor renkli bir toz oluştu ama bu farklı bir mordu. Hani bazen gökyüzü mor renkli olur ya, işte öyleydi. “Üç kavanoz fantastik fikir tozu, 333 TL,” dedi Papatya teyze. Annesi ödemeyi yaptıktan sonra evlerine dönmek için yola koyuldular. Şermin çok mutluydu. Artık hikayesini bitirebilecekti.