top of page
Şevval Akbaba

Zamanın Özgürlüğü

Yazar: Şevval Akbaba (14 Yaşında)

Editör: Hümeyra İşcan (11 Yaşında)

Çizer: Betül Kızıler (10 Yaşında)


Zaman. Bize göre oldukça soyut bir kavram. Onu ne gözümüzle görebilir ne de duyabiliriz. Gerçek olmasının belki de tek kanıtı yaş almamız, yaşlanmamız. Peki, koskocaman evrenin küçücük bir noktasında -bizim dünyamızın belki de ikizi gibi bir yerde- zaman, daha farklı şeyler ifade edebilir mi?


Zamane dünyası. İşte zamanın bizimkinden çok daha farklı bir şey ifade ettiği o yer. Orada yaşayanlar için zaman, iş demekti. Çünkü o insanların yapabileceği tek iş saatçilikti. Ama onların yaptığı normal bir saatçilik değildi, evrenin her bir karışında ve her yıldızında eskiden özgürce akan; şimdilerde ise cam kafeslerde tutulan zamanı düzenlemekti. Saatçiliğin kuralları basitti: Her gün erkenden kalk ve görevli olduğun canlının saatlerini ayarla.

Tomris, Zamane’de doğan bir çocuktu. Yedi yaşına gelene kadar her çocuk gibi çocukluğunu yaşadı. Oyunlar oynadı, güldü, saatleri öğrenmekle ilgili eğitimler aldı. Yedinci yaş doğum gününde -Zamane’de yedi yaşına basan her çocuğa olduğu gibi- başkentten alet edevat hediyesi gönderildi. Bu hediyenin anlamı artık resmi olarak saatçi olduğuydu.


İlk gün için o kadar çok heyecanlıydı ki gece gözüne uyku girmemişti. Güneş doğduğunda merkez binasına gitti. İçeri girdiğinde bir de ne görsün! Milyarlarca canlının içinden kendisine erkek bir insan düşmüştü! Bu nasıl bir şanssızlıktı? Bu erkek insanın adı Cemal’di. İlk bakışta Tomris’e soğuk biri gibi görünmüştü. Sonraki yıllarda bu fikrinde yanılmış olduğunu anladı. Günler geçiyor, Tomris’in içindeki çocuk her gün biraz daha dışarıyı özlüyordu. Evet, saatçilik eğlenceli olabilirdi ama o sadece yedi yaşında bir çocuktu. Arkadaşlarıyla oynamayı kim istemezdi? Yine de Tomris işini hiç aksatmadı. Her gününü Cemal’in zamanını düzenlemekle geçirdi. Ta ki yedi yıl öncesine kadar...


O gün annesinin canlısı olan Gök -beyaz bir balina- ölmüştü. Oysa daha yirmi yıl yaşayabilecekken insanlar onu avlamıştı. İşin en acısı da Gök ile beraber Tomris’in annesin ömrü, hapsolan zamana eklenmek için alınıyordu. Tomris, bunu yapamadı. Annesine gayet sağlıklıyken veda edemedi. Bu acımasız ayrılığa engel olamayan Tomris’in içinde -tam da kalbinin ortasında- daha önce hiç hissetmediği bir duygu belirdi: İsyan. Ertesi gün Tomris yatağından kalkmak için tüm gücünü harcadı. Gözlerini zar zor açtı, yüzüne serin bir su çarptı. Açıkçası içinden insanının zamanını yönetmek gelmese de hazırlandı. İş yerine vardığında daha iki gün önce yanında çalışmaya başlayan küçük kızın yerinde olmadığını fark etti. Doğruydu ya, kelebekti onun canlısı. Yılda bir kez onu anmak dışında hiçbir şey gelmezdi elinden. Yerine oturdu ve karşısında duran zamanları düzenlemeye başladı. Dur durak bilmeden tam on iki saat düzenledi. Cemal’in saatinin yediye gelmesine beş kala Tomris’in enerjisi bitmişti. Bir süre sonra gözü yanındaki boş sandalyeye takıldı. Dün hissettiği o yabancı duyguyu tekrardan hissetti yüreğinde. Kanatlarındaki tüyler ürperdi. Sonra -bugüne kadar basmayı aklından bile geçirmediği- tavanda duran kırmızı renkteki düğmeye baktı. Gerekli olmadıkça düğmeye basmanın cezası kişinin ömrüydü. Kısacası eğer düğmeye basarsa kendi yılları, zamanın hapsolduğu o cam kafese konulacaktı. Tomris, aklından geçen bu fikri düşünmemeye çalıştı fakat bunu o yapmazsa diğer kanatsız çalışanlar nasıl yapacaktı? Dayanamıyordu. Ani bir hareketle hem kendisinin hem de Cemal’in hayatını etkileyecek bir hamlede bulundu.


Derin bir nefes aldı, kanatlarını görevlilere fark ettirmeden gerdi ve kırmızı zaman durdurma düğmesine doğru uçtu. O düğmeye bastığı anda Tomris’in yaşayacağı onca yıl bir tür vakum gibi içinden çekildi. Başka bir deyişle Tomris, kendi özgürlüğünü isyanın ilk kıvılcımı hâline getirdi. Cemal’in dünyası: Gece huzursuzca yatağından kalktığında içinde garip bir his vardı. Sanki biri onun adını sayıklıyordu. Fakat bu his birkaç dakika içinde geçmişti. Hazırlanıp biraz yürümek ve temiz hava almak için dışarı çıktığında hayatının şokunu yaşadı. Çünkü caddede yürüyen insanların heykelden farkı yoktu. Nefesi tekledi. Gördükleri karşısında adımları güçleşti. Aralarından geçtiği insanlar nefes almıyordu. Kendi kendine rüyada olduğunu ve birazdan uyanacağını mırıldandığı anda saati mavi bir ışıkla parladı. Cemal, korkuyla saatini bileğinden çıkarmaya çalıştı ancak çıkaramadı. Parıldayan mavi ışık sönmüştü. Olanların şokunu hâlâ atlatamasa da bir şeyi çok net görüyordu. Normalde Cemal’in dünyasında saatler, insanların nabzıyla uyumlu akardı. Fakat şu an Cemal’in saatinde akrep ve yelkovan dün son baktığı yerde duruyor ve oldukları yerde gidip geliyordu. Cemal, saatin hareketlerini bir süre daha inceledi. En sonunda bu hareketlerin mors alfabesiyle aynı mantıkta olduğunu anladı. Cemal, şok içindeyken ayakları onu şehrin büyük kütüphanesine götürdü. Normalde olsa onu kütüphaneye almayacak görevli, donuk olduğu için Cemal içinden şükretti. Tek tek her raftaki kitapların içinden mors alfabesi ile ilgili kitapları buldu ve ortada bulunan büyük masaya yığdı. Ne kadar uzun bir süre geçtiğini bilmese de saatteki cümleyi çözdüğünde aklı duracak gibi oldu. “Zamanı özgür bırak. Zamanı özgür bırak ve hakkımız olan için mücadele et...” O anda sanki zihninde bir anının kapısı açılmışçasına küçükken annesinin ona anlattığı tanıdık bir masal doldu kulaklarına. Zamanın hapsolmasıyla ilgiliydi. Saatlerin kontrol gücüyle ilgili. Masal değildi bu. Gerçekti. Annesi, gün geldiğinde Cemal’in özgür kalması için bir kaçış planı anlatmıştı ona aslında. Bu mücadeleyi verebileceğine inanmıştı. İşe ilk olarak yedi yaşında başkentten ona -yedi yaşına giren her çocuğa olduğu gibi- gönderilen saati çıkarmakla başladı. Zor da olsa saat çıktı. O an sanki gözünden bir perde kalkmışçasına her şeyi net görebiliyordu. Ve şimdiye kadar hissetmediği bir duyguyu kalbinin tam da ortasına hissetti. İsyan.


Ay ışığının loşluğunda, kocaman şehrin önemsiz bir sokağında zamanı çalınmış olan tüm canlılar için Cemal, büyük mücadele kıvılcımını harıl harıl yanan bir ateşe çevirdi. Zamanı ve canlıları özgür bırakması çok kolay olmayacaktı. Kendine tekrar tekrar hatırlatıyordu. Sadece on yıl. Kendisi içinse sadece on yılını geri alacaktı. Tomris’in gönderdiği isyan mesajı ve Cemal’in de harekete geçmesi evrenler arası bir isyanı başlattı. Tam yedi yıl boyunca bu isyana her türden canlı katıldı. Saatçiler dünyasının başındakiler, iç karışıklık ve bu kadar büyük bir isyanla uğraşamayacak kadar çöktüğünde saatçiler yani tüm zamane halkı saatleri kırdı. Tomris ve onun gibi milyarlarca canlı ellerinden alınan ömürlerine kavuştular. Böylece zaman, akrep ve yelkovandan ibaret olmayan zaman, kimsenin iradesinde kalmadan özgürce akabildi.


Commentaires


bottom of page