top of page
Elif Meryem Kökbıyık

Çocuksuzluk Hissi

Yazar: Elif Meryem Kökbıyık (10 Yaşında)

Editör: Ömer Şamil Gökmen (12 Yaşında)

Çizer: Halime Esma Karataş (8 Yaşında)


Bilim insanlarının duyurusunu duyan herkes şehir meydanında toplandı. Profesör Kenan Bey, herkesin toplandığından emin olduktan sonra “Sevgili anne ve babalar, çok yorulduğunuzu biliyorum. İşten gelip çocukların işkenceleriyle uğraşıyorsunuz. Sizi en iyi ben anlıyorum.  Beş tane çocuğum var. İcatlarımı bozuyorlar. Deney tüplerini parmaklarına geçirip ütü masasıyla davul çalıyorlar. ‘Dur, yapma, etme!’ dememe kalmadan her şeye el atıyorlar. Artık buna son veriyorum. Bundan sonra yeni doğan bebeklere ve çocuklara kendi geliştirdiğimiz bir sıvı içireceğiz. Yarım saat içinde bebekler ve çocuklar annelerinin istediği yaşa erişecekler. Ve birer yetişkin olacaklar,” dedi. Bir alkış koptu. Ardından tüm anneler çocuklarıyla birlikte laboratuvara koşmaya başladı. Bu olayın ertesi günü şehir ve şehrin yakınında çocuk diye bir şey kalmamıştı. İki kişi hariç: Serdar ve Aysun.


Serdar ve Aysun; yetim ve öksüz iki kardeşlerdi. Anneleri vefat ettikten sonra şehrin biraz uzağındaki çiçek tarlasına gelmiş, buradaki terk edilmiş küçük bir kulübede yaşamaya başlamışlardı. Kulübenin yanındaki çiçek tarlasının çiçekleri yenebiliyordu. Arkadan ise ince bir nehir akıyordu. Su ihtiyaçlarını da oradan karşılıyorlardı. Aysun yedi yaşındaydı ve biraz duygusaldı. Abisine söylemese de nehirdeki suyun tadını sevmiyor ama mecburiyeten içiyordu. Serdar ise on yaşındaydı. Kardeşine çok iyi ağabeylik yapıyordu fakat o da uzun zamandır kendisine ve kardeşine sahip çıkacak birinin hayalini kuruyordu. Bazı gözlüğü boynunda, eşarbı başında teyzeler onlara da çocukları yetişkinlere dönüştüren sıvıdan içirmiş fakat etki etmemişti.


Artık herkes çok mutluydu. Yetişkinler birbiriyle daha çok zaman geçirmeye başladı. Bir anda sokaklar dolmuş, kafede çalışanlar bayram etmişti. Marketlerde çikolata almak için sürünen çocuklar da görülmüyordu. Fakat bir zaman sonra insanlar sıkılmaya başladılar. Çünkü tüm kafelere gitmiş, tüm yetişkin oyunlarını oynamış, tüm parkları görmüşlerdi. Artık anneler çocuklarına “Büyümek için süt içmen lazım,” demiyor, babalar balık yemenin faydalarını anlatmıyordu. Çocuklar büyümedikleri için hastanelerdeki zürafalı boy ölçerler de kaldırılmıştı. Artık günler renksiz ve sıkıcıydı. Sokaklarda ip atlayan çocukların neşeli kahkahaları duyulmuyordu. Sonunda bu duruma daha fazla dayanamayanlar şehrin yönetimine düşüncelerini bildirdiler. Yeni duyuru başlatma kararı alındı.


Kenan Bey konuşmaya başladı. “Sevgili insanlar merhaba, nasılsınız? Biliyorum, pek iyi değilsiniz. Çocukları görmeye görmeye sıkıldınız, üzüldünüz. Gerçekten üzgünüm, özür dilerim. Bunun sizin hoşunuza gideceğini, eğleneceğinizi düşünmüştüm. Fakat sizin de deneyimlediğiniz gibi bu pek iyi olmadı. Bu arada durumumuzdan nasıl kurtulacağımızı bulduk. Yarın herkesi şehrimizin biraz ilerisindeki çiçek tarlasına götüreceğiz. Tarladan herkes bir çiçek yiyecek. Önceden çocuk olanları çocuğa dönüştürecek.” Yine bir alkış koptu, ama bu seferki daha içten ve kuvvetliydi. Söyledikleri gibi yaptılar. Ertesi gün herkesi çiçek tarlasına götürdüler. Durumu Aysun ve Serdar’a da açıklayınca tuhaf sıvının niye onlara etki etmediğini de çözdüler.


Onların küçücük bir kulübede yaşamalarına gönlü el vermeyen yaşlı bir çift Aysun ve Serdar’ı evlat edindi. Beraber şehirdeki bahçeli bir evde yaşamaya başladılar. O gün oradaki herkes neşe içinde çiçeklerden yedi. Kokusu bahçeden yeni toplanmış çilek gibiydi. Tadı portakalla çilek karışımı gibiydi ama muhteşemdi. Taç yapraklarının dokusu ise incecik bir kâğıda benziyordu. Bu çiçekler herkese iyi gelmişti. Eskiden bebek ya da çocuk olanlar eski hâllerine dönmüştü. Herkes buna çok sevindi. O günden sonra sıklıkla çiçek tarlasına geldiler ve hep mutlu yaşadılar.

Not: Eğer siz de bu çilek kokulu çiçeklerden yemek isterseniz; Güzel Çiçek Mahallesi, Hoş Kokulu Sokak’taki çiçek tarlasını ziyaret edebilirsiniz.

       

Comments


bottom of page